29 Ekim 2019 Salı

Çekim Yasası : Niyet Ettim Mutluluğa





Bir diğer çekim yasası kurallarından biri de niyet etmektir. Güne başlarken, bir işe girişirken, yapmak istediğimiz her şeyde niyet etmek oldukça önemlidir. Niyet her şeyin özüdür ruhudur. Yani bir şeye niyet ettiğimiz zaman o şeye bir ruh katmış canlandırmış oluruz. Her varlık ruhla canlılık bulur.

Güzelliğe Niyet Edelim..
Güne başlarken güzelliklere niyet etmek muhteşem bir olay. Niyet ettim bugün sağlıklı olmaya. Niyet ettim mutlu ve neşeli olmaya. Niyet ettim sevgiye. Niyet ettim zenginliğe. İyi ve güzel olanı niyet edelim ki onlara ulaşalım. "Neye niyet edersiniz eline geçecek odur buyuruluyor" hadisi Şerif'te. Bu muhteşem cümle her şeyi özetliyor aslında. Bizler iyiliğe niyet edersek güzelliğe niyet edersek sonunda ona ulaşırız. Kötülüğe niyet edersek de ona uaşırız. O zaman niyet etmek bir tohum ekmeğe benzetilebilir. Hayata saçtığımız bu tohumlar gün gelip boy verecek ve karşımıza çıkacaktır. Öyleyse neden güzelliklere niyet etmeyelim. Unutmayalım ki "ne ekersen onu biçersin" demiş atalarımız. Niyetlerimizi güzel şeylere yapalım. Böylece yaydığımız enerji niyet ettiğimiz şeyleri bize yaklaştıracaktır. Tabii ki niyeti de önce kalple ve sözcüklerle ettiğimiz gibi daha sonra davranışlarımızla da etmeliyiz. Çünkü çekim yasasında duygular kelimeleri kelimeler davranışları oluşturur. Her şey duyguda başlar. Niyet etmek ise bir duygudur. Aslında duyguda yapmak istediğimiz ya da olmasını istediğimiz şeyi yaşarız. Ona odaklanırız. Daha sonrasında bilinçaltımız davranışlarımızı bu duygumuza uygun şekillendirir. Öyleyse şu an yaşadıklarımız geçmişte yaptığımız niyetlerimizdir diyebiliriz. Duygularımız kelimelerimiz ve davranışlarımız üçü bir bütündür. Bir şey niyet ederken onun beraberinde getirdiklerini de kabule hazır olmamız gerekiyor. Çünkü çok istediğimiz hoşumuza giden bir şey beraberinde hoşumuza gitmeyen şeyleri de getirebilir. Bu nedenle niyetlerimizi dualarımızı isteklerimizi bilinçli yapmalıyız. Farkındalıkla niyet etmek ve istediklerimizin farkına varmak hayatınızı değiştirmek için bir fırsat olabilir. Geçmişteki niyetlerimiz bugünümüzü oluşturduğu gibi şimdiki niyetlerimiz de geleceğimizi oluşturacaktır. Çok zengin olmaya niyet edebiliriz. Ancak bu zenginliği elde ederken kaybedeceklerimiz de olabilir. Çok istediğimiz bir işte çalışmaya niyet etmek o işte çalışırken yaşayabileceğimiz olumsuzlukları da kabul etmek demektir. Niyetimizi yaparken yanında hayırlı ve faydalı bir şekilde olmasını da niyetlenebiliriz. İstediğimiz ve niyetlendiğimiz şeyin güzelliklerle mutlulukla bize gelmesinide dileyebiliriz. Mutluluğa neşeye huzura barışa niyet etmek. Sağlığa bolluk ve berekete niyet etmek ne kadar da kapsamlı olur. Zengin olayım da nasıl olursa olsun şeklindeki bir niyet belki de zenginliği getirecektir. Ama kaybedeceklerimiz nedeniyle onun mutluluğunu yaşamayabiliriz. Başka bir örnekte ise zayıflamaya niyet edersiniz. Ancak bu bir sıkıntıyla bir üzüntüyle de olabilir. Öyleyse hem kendi hayrımıza hem başkalarının hayrına. Hem parçanın hem bütünün hayrına niyet etmeliyiz. Birilerine faydalı olmak için zenginliğe niyet edebiliriz. Mesela insanlığa faydalı olmak için ilime eğitime niyet edebiliriz. Huzurlu bir aileye niyet etmek huzurlu olmak için yapmamız gereken davranışlara yöneltecektir bizi.

Niyet Bir İksirdir
Niyet bir iksir gibidir. Biz bir şeye hangi niyetle hangi enerji yüklersek o olur. Ateş aslında pozitif ya da negatif değildir. Bizim ona yüklediğimiz mana önemlidir. Hangi niyetle kullanılır hangi enerjiyi yüklersek o olur. Isınma ve yemeğimizi pişirmek niyetiyle olumlu enerji yüklersek olumlu olur. Zarar verme yakma tahrip etme niyetiyle kullanırsak yangın olur. Paraya iyiliklere güzelliklere ulaşma niyetini yüklersek para iyi bir araca dönüşür. Baştan çıkaracak kötü yollara sokacak niyetiyle yaklaşırsak ona dönüşür. Bıçak aslında işlerimizi çok kolaylaştıran bir alettir ancak olumsuz bir niyetle kullanırsak zarar verici bir hale dönüştürebiliriz. Bir kenarda biriktirdiğiniz paranıza "kötü günler için" niyetini yaparsanız kötü günlerde kullanırsınız. İyi günlerde kullanmak için biriktiriyorum diye niyet ederseniz de iyi günlerde kullanırsınız. Yeni eşya alan birine neden iyi günlerde kullan deriz de biriktirdigimiz paraya kötü günler diye niyetleniriz..
Kendimizle çelişkiye düşüyoruz.

Öyeyse gelin niyetlerimizi düzeltmekle başlayalım işe.. Niyet amellerimizin ve davranışlarımızın özüdür ruhudur. En sıradan davranışlarımız bile niyetle bir anlam kazanır. En ölü zamanlarımız ve amellerimiz bile niyetle canlılık kazanır. Gelin hayatlarımızı canlandıralım. Yaşantımızı anlamlandıralım...
                                                  Ülkü Tokul

28 Ekim 2019 Pazartesi

Çekim yasası : Teşekkür edelim




Hayatımızın en önemli dinamiklerinden biri de teşekkür etmek. Yani diğer bir anlamı şükür duygusu içinde olmak. Sahip olduklarımızı hatırlayarak hepsi için şükredelim. Şu an şükredecek hiçbir şeyim yok hiçbir şey yolunda gitmiyor diyorsanız durup düşünün. Şu an bu yazıyı okuyabilen gözlerimiz var. Anlayabildiğimiz aklımız var. Daha önemlisi şu an canlıyızı ve yaşıyoruz. Bütün bunlar ve daha fazlası teşekkür etmek için oldukça yeterli sebepler.

Şükretme Bilinci
Bu uygulama çekim yasasının oldukça etkili pratiklerden biridir.
Yaşantımızda sahip olduğumuz ve güzel olan şeylerin bir listesini yapmakla başlayabiliriz işe. Listeleyelim. Listeledikçe nelere sahip olduğumuzu görelim. Farkındalığımızı artıralım. Şükür duygumuzu arttıralım. Varlık bilincimizi ve pozitif enerjimizi artıralım. Enerjimiz yükseldikçe pozitif ve güzel olaylar hayatımıza akmaya başlar. Şükür nimeti ziyadeleştirir der büyüklerimiz. Yani şükrettikçe elimizdeki nimetlerin fazlalaştığını görürüz.
Şükür bilincine erelim. Varlığından habersiz yaşadığımız ya da günlük rutin içinde farkında olamadığımız ne kadar çok nimete sahibiz. İşte teşekkür etmek, şükür etmek bu nimetlerin farkına varmamızı sağlar. Yoksa bunları bir gün kaybedince fark ederiz. Ya elimizdeyken fark etmek veya kaybedince fark etmek. Seçim bizim elimizde. Hiç özgür olduğumuz için şükretmek aklımıza geldi mi ? Evet özgürlük de büyük bir nimet. Ama bu nimetin farkına ancak hapse girenler varabiliyor. Hastalık olmazsa sağlığın, yaşlılık olmasa gençliğin, fakirlik olmazsa zenginliğin kıymeti bilinmezmiş. Yani hayat bize bu nimetleri hatırlatacak. Ya elimizden alarak ya da teşekkür ettirerek. Teşekkür etmek ya da şükür çok yüksek enerjili kelimelerdir. Bütün bu nimetleri bize vereni hatırlayıp teşekkür edelim. Ve ona şükürlerimizi sunalım. Bu çok lezzetli bir duygudur. Unutmayalım her şey duyguda başlar. Olumlu ya da olumsuz. Ama bizler genelde olumsuzlara daha çok odaklandığımız için yüz binlerce güzelliği göremeyiz. Dişlerimiz için şükretmek ve bize hizmet ettikleri için teşekkür etmek pek aklımıza gelmez. Ta ki dişimiz ağrıyana kadar. Nefes borumuz iki damla su kaçıp öksürmeye başladığımızda nefesin ne kadar kıymetli olduğunu anlarız. Her bir nefes için ayrı ayrı teşekkür etmeyi düşünmemişizdir. Peki ayaklarımıza hiç şükran duygularımızı ilettik mi? Onu sadece ayağımız burkulunca ya da tökezleyince fark ederiz. Oysa bir yakınımıza ufacık bir yardımda bulunsak bir bardak su versek bir tas çorba versek teşekkür bekleriz. Peki biz neden soluduğumuz hava için minnet duymayı unuturuz. Ya her gün içtiğimiz su için teşekkür ettiğimiz gibi suyu yutarken görev alan hizmet eden organlarımız için teşekkürü neden ihmal ederiz? Hoşumuza gitmeyen 5-10 şeye odaklanırız. O frekansta titreşim yayarak olumsuzlukları anlatır sonra da üzülürüz. Böylece yeni olumsuzlukları çekeriz hayatımıza. Kısır döngü devam eder gider. Unutmayalım üzüntü üzüntüyü getirir.

Kime göre kötü...
Bir gün yolda telefonla konuşan bir gencin konuştuklarına şahit oldum. Karşısındakine "kontör alamadığım günler oldu düşünebiliyor musun?" diyordu. Onun hayatındaki en kötü olay belki de buydu. Peki işten atılmış biriyseniz bu olay sizin için ne kadar kötüdür. Ya sevdikleri cezaevinde olanlar için işsizlik ne ifade eder. Sevdiği bir yakını hastanede yatan biri içinse cezaevi daha az şey ifade eder. Peki ya sevdikleri vefat edenler için hastanede yatıyor olmak ne kadar kötü olabilir ?Öyleyse kötü olay algısı görecelidir. Bizim şikayetçi olduğumuz zorluklar başkasının keşke diye baktığı olaylar olabiliyor. Hepimiz hayatımızda sıkıntılı zamanlar geçirmiş olabiliriz. Musibete şükredilmez elbette. Ama şu andaki olgunluğumuzu farkındalığımızı ya da sahip olduklarımıza o sıkıntılar sayesinde geldiğimizi unutmayalım. Zamanla kapanan kapılar  yerine bizlere daha güzel kapıların açıldığını görelim. Sıkıntıların zirveye çıkmak için birer basamak olduğunu fark edelim.
Öyleyse o zor zamanların içinde bize sunduğu armağanları görelim. Teşekkür ederek kabul edelim. Bizim için getirdiği fırsatlara bakalım. Bu fırsatlar için şükredelim. Bilirsiniz serçeyi inkişaf ettiren atmacadır. Bizlerin içinde var olan yeteneklerimizi de bu sıkıntılı zaman dilimleri ortaya çıkarır. Bize fırsatlar sunar. Bizler musibetin içindeki hediyeleri güzellikleri görebilirsek geleceği kendi lehimize şekillendirebiliriz. Zorluklar için değil ama bize kattığı
artılar bize sunduğu hediyeler için teşekkür etmek harika olacaktır. Yaşadıklarımıza karşı bu durumun nasıl fırsata çevirebilirim? Bu durumdan nasıl kurtulabilirim? Sorularını soralım. Böylece cevaplara ulaşabiliriz. Stephen Hawking'i tüm dünya tanır. 2 yıl ömrü kaldığı söylendikten sonra uzun yıllar yaşamıştır. Boynundan aşağısı tutmadığı halde bilim dünyasına yaptığı katkıları nasıl yapmıştır? Bu azmi ve yaşama isteğini nereden bulmuştu? Hiç düşündük mü? Şimdi kendi hayatımıza bakalım. En ufak sorunda şikayetlere başlıyoruz. Acaba Stephen Hawking de bizler kadar şikayet ediyor muydu hayatından? Öyleyse biz de şikayeti bırakıp teşekkür etmeye ve şükretmeye başlayalım. Peki teşekkür etmek ve şükretmek sadece dille mi olur? Tabii ki bu bir başlangıçtır. Bilinç seviyemizi yükseltir.  Ancak şu da akılda tutulmalı. Bütün nimetlerin şükrü kendi cinsindendir. Ne demektir bu? Yani bir çift göze sahibiz. Onlara sözlü olarak teşekkür edelim şükredelim. Bunu duyguda hissedelim. Farkına varalım. Daha sonrasında gözlerimizi güzel işler için insanlara ve kendimize faydalı olmak için kullanalım. Yani sahip olduğumuz her şeyi bize veriliş amacına uygun kullanalım. Paramız var ve çok kazanıyoruz. Burada sadece teşekkür etmek yeterli gelmeyebilir. Sevdiklerimize insanlara ihtiyacı olanlara verelim.  Davranışa dönüştürelim. İnanın hiçbir şey eksilmiyor. Fazlasıyla geri dönüyor ve bizler de şükretmiş oluyoruz. Verdiğimiz her şey fazlasıyla bize geri döner.

Şükrettiğimiz her şey fazlasıyla hediyeleriyle bize geri gelir. Öyleyse ne yapalım biliyor musunuz? Her sabah uyandığımızda, uyandığımız için ve nefes alabildiğimiz için teşekkür edelim.  Güne yüksek bir enerji ile başlayalım. Gün içinde teşekkür etmek için fırsatlar kollayalım. Önümüzden geçen kediye, marketteki kasiyere, bindiğimiz otobüse, kendimize ve bütün nimetleri bize verene Yüce Yaratıcımıza teşekkür edelim. En önemlisi de şükredebildiğimiz için şükredelim. Bu bilinçte olduğumuz için teşekkür edelim. Hayatımızın anlamını fark edelim. Bu yazının tamamını okuduğunuz için hepinize teşekkür ederim.

26 Ekim 2019 Cumartesi

Çekim Yasası : Affedelim ve Özgürleşelim


Hayatımızın ilkelerinden biri deaffetmek duygusudur. Bağışlamak anlamına gelir. Çekim yasasının da önemli kurallarından biridir. Hepimizin hayatında bizi üzen, kıran, inciten bir takım olaylar ve insanlar olmuştur. Bu kişileri nasıl affedebiliriz? Neden affetmeliyiz? O soruların yanıtlarını yazımızda beraberce bulalım.

Affettiklerimizi Hayatımızdan  Çıkarırız

Affetmek tekamül yolunda yani ruhen mükemmelleşme yolunda önemli bir adımdır. Ruhumuz, dünyaya geldiğimiz günden bugüne kadar tekamüle ermeye çalışır. Bu bazen üzücü olaylar ve insanlar vasıtasıyla da olabilmektedir. Hatta o kadar üzülmüş incinmişizdir ki, yıllar önce bize yapılanları unutmadımız gibi, bunları yapanları da affe demeyiz. Bazen affettim deriz ama kalben bu gerçekleşmemiştir. Affetmediğimiz kırgın ve öfkeli olduğumuz insanları bir liste yapsak kaç kişiye öfkeliyiz bir görebilsek. Bunu gerçekten deneyelim. Geçmişten bugüne kaç kişiye öfkelendik ya da kırıldık. Kırıldığımız ve öfkelendiğimiz kişileri değil affetmek belki yüzüne öfkemizi haykırmak gelir içimizden değil mi? Aslında bu kişilerin her biri bizim hedefe ulaşma yolunda ayaklarımıza ellerimize vurulmuş prangalardır. Sırtımızda bir kambur bir yüktür. Hedefe ulaşmak isteriz. Elimizde ayağımıza zincirler ilerlememizi engellerler. O sırtımızdaki yük o kadar ağırlaşır ki taşıyamaz oluruz. İşte bütün bunlardan dolayı affetmeliyiz o kişileri. O engellerden kurtulmak özgürleşmek, hafiflemek için kurtulmalıyız o bağlardan.

Neden Affetmeliyiz?

Birçoğumuz affetmek deyince öfke duyduğumuz kişilere iyilikte bulunduğumuzu sanırız ve onu affetmek istemeyiz. Oysaki affetmek bizim yararımıza olan bir duygudur. Biz kendimize iyilik etmiş oluruz. Eğer o kişileri affetmezsek ömür boyu onlara bağımlı yaşarız. Onları hayatımızdan çıkarmazsak onlar tekrar bizim hayatımıza girerler. onlar birebir aynı kişiler olmasa da aynı özellikte aynı frekansta farklı kişiler bizim hayatımıza girerler aynı duyguları bize yaşatmaya devam ederler. Çünkü yaşadığımız bu duyguların temeli geçmişe çocukluğumuza dayanır. Mesela bir yakınımız bize kendimizi değersiz hissettirdi. Biz bu duyguyu çok küçükken yaşamış olabiliriz. Bu anne baba veya yakın akrabalarımız tarafından da olabilir. Bu konu bizim hassas noktamızdır. Ve evren tekamüle doğru ilerliyor. Bizde tekamülleşme yolunda bu hassas noktamızı tedavi etmeliyiz ki döngü tamamlansın. Yoksa o duyguyu ömür boyu yaşayıp dururuz. Enerji döngüsü devam eder. Affederek biz aslında evrene ben bu döngüyü tamamladım. Artık bu enerji hayatımdan çıkabilir. Ben olgunlaştım mesajını veririz. Tercih bizim elimizde. Ya affetmeyecek benzer insanlara sürekli hayatımıza çekip sürekli benzer duyguları yaşayıp üzülmeyi seçeceğiz ya da affederek tamam ben olgunlaştım bu olumsuzlukları hayatımdan çıkarıyorum diyerek mutlu bir hayatı seçeceğiz. Affetmek kolay olmayabilir. Birdenbire olmayabilir ama bunu başarabiliriz. Farklı düşünme biçimleri ve özel tekniklerle affedebiliriz. 

Evrende üç temel yasa vardır. Bunlardan biri çekim yasası, biri karma (hak) yasası diğeri de tekamül yasasıdır. Yüce Allah bu evreni yarattı ve bu evrene yasalar kanunlar koydu. Bu yasalar ve kanunlar mükemmel biçimde çalışmaktadır. Şimdi düşünelim bizi üzen bizi inciten insanları. Ya bu insanları çekim yasası gereğince biz çektik hayatımıza. Benzer enerji ve frekansdaydık. Ya tekamül yasası gereğince olgunlaşmamız ve mükemmele yaklaşmamız için imtihan olarak çıktılar karşımıza. Bizdeki yetenekleri ortaya çıkarmak için. Sistem bizden öğrenmemizi ister. Öğrenmemiz için affetmemiz lazım. Affetmezsek imtihanı geçemeyiz. İmtihanı kazanana kadar imtihan tekrar edecektir. Ya da karma yasası yani etme bulma yasası gereğince bizim yaptığımız bir olumsuzluk ilahi adalet gereğince bizden hesap soruyor. Ektiğimizi biçiyoruz. İşte bu 3 yasadan biri gereğince karşımıza çıkan insanlara kızmaya öfkelenmeye kalktığımızda belki de onlara kızamayacağız. Hatta belki onlara teşekkür edeceğiz. Affetmek gerçekten büyük bir erdemdir. Biz kendimiz için affedelim. Unutmayalım ki öfke, kızgınlık, kin, intikam gibi negatif duygular birçok psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıkların asıl sebebidir. Öfke, kızgınlık duyduğumuz esnada vücudumuzda yoğun bir enerji birikir ve zehir salgılanır. Bu zehir ve negatif enerji kalp karaciğer yüksek tansiyon olmak üzere birçok fiziksel rahatsızlıklara yol açar. Bunun yanında depresyon anksiyete bozukluğu ve benzeri birçok ruhsal rahatsızlık da bu duyguların sonucudur. Bu hastalıkları çağırmadan sağlıklıyken affedelim. Özgürleşelim bağımlılıktan kurtulalım. Kendimiz için affedelim huzuru ve dinginliği bulalım affetmek karşıdaki kişiye iyilik yapmak anlamına gelmez. Bizim duygularımızın ona hiçbir etkisi yok onu cezalandırmıyoruz. Kendimizi cezalandırıyoruz. Şunu unutmamalıyız. Bizler de bir insanız bizler de hata yapabiliriz. O kişileri İlahi adalet zaten bırakmayacaktır. O kişiler zaten sistemde hak ettiğini görecektir. İlahi sistemde zaman aşımı yoktur. Ona güvenmeliyiz. Bizim intikam duygumuzdan daha güzel şekilde intikamını alacaktır ilahi adalet. Bunun için biz bırakalım o insanları. İlahi sistemde hiçbir şey kaybolmaz emin olun. Affetmek illa ki o kişilerle yüz yüze gelmek demek değildir. o kişiler vefat etmiş de olabilir. Dünyanın öbür ucunda da olabilir. Affedip o insanlarla dost, arkadaş olmamız da gerekmez. Bilinç seviyesinde affetmeliyiz. Ve şu soruyu sormalıyız. Ben bu olaydan ne öğrenmeliyim? Dersimizi aldıysak üst basamaklara çıkarız. Kızgın ve öfkeli olduğumuz insanların listesini yapalım. Çocukluğumuza gidelim tek tek isimlerini yazalım. En üste anne ve babamızın ismini yazabiliriz. Çünkü onlarada kızgınlıklarımız olabilir. Hatta onlarla bir sorunum yok. Onlara kızılırmı diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu kez de suçluluk duygusu içine girmiş olabilirsiniz. Bu nedenle başta anne babamız olmak üzere listemizdeki herkesle hayalen konuşup kırgınlıklarımızı anlatalım. Söyleyip isteyipte söyleyemediklerimizi söyleyelim. Sonra onu affettiğimizi söyleyelim. Ona tebessüm edelim. Şayet bir kez yeterli olmadıysa bu uygulamayı tekrar edelim. Ta ki içimizde öfke geçene kadar. Başka bir teknikte kızgınlıklarımızı  bir kağıda yazalım. Tüm negatif enerjimizi duygularımızı yükleyelim ve o kağıdı imha edelim. İster yakalım ister yırtalım. İster suya atalım. Ama sonuçta imha edelim. Ve şunu da lütfen yapalım. Birine çok öfkelendik. İşte o an içimizde bir enerji birikir. Biz o anda gidip öfkemizi bir başkasına anlatmayalım. O enerji ile hemen yanımızda olmasını istediğimiz insanları düşünerek çok istediğimiz şeyler için dua edelim. Ağlayabiliriz. Ağlamak içimizdeki zehri atmanın güzel bir yoludur. Öyleyse gelin geçmişin ve geçmişteki kişilerin bağlarından zincirlerinden kurtulalım.

Affedelim özgürlüğe kavuşalım. Affedelim tekamüle erelim. Affedelim mutluluğu yakalayalım. Affetmek bu kadar güzelliklere ulaşmayı sağlıyorsa gelin herkese affedelim. Ama önce kendimizi affedelim. Bu kadar üzdüğümüz yıprattığımız için kendimizden özür dileyelim ve kendimizi affedelim.
                                              Ülkü TOKUL

23 Ekim 2019 Çarşamba

Çekim yasası : Para ve Bolluğu Hayatımıza Çekelim




Hayatımızda birçok alanda mutlu olaylar yaşarız. Bunun yanında bazı sıkıntılar da karşımıza çıkabiliyor. Parasal ve maddi konularda yaşanılan sıkıntılar birçoğumuzun başından geçmiştir. Hayatımızda para ile ilgili sorunlarımız mı var? Parayı kazanamıyor musunuz? Yoksa elinizde mi tutamıyorsunuz? Yani başka bir ifade ile bereketi mi yok? Bu soruların yanıtlarını yazımızda bulabilirsiniz. Para enerjisini aktifleştirelim. Hayatımıza para girişine izin verelim..


Para İle İlgili Duygu ve İnançlarımız
Para ile ilgili duygularımızı ve inançlarımızı gözden geçirelim.  Para deyince ya da alışveriş sonrası hangi duyguyu hissediyoruz? Üzüntü mü suçluluk mu? Hangi inançlarımız var? Kimimiz para ile saadet olmaz der, bazılarımız çok paranın İnsanı baştan çıkaracağını söyler. Kimimiz paranın ne önemi var derken kimimiz de parayı istemediğini tekrar eder. Para elimin kiri deriz kir gibi akar gider elimizden. Para geldiği gibi gidiyor deriz gerçekten de geldiği gibi gider. Peki para kötüyse neden hep parasızlıktan yakınırız?  Borçlarımızdan, faturalardan, işsizlikten bahsederiz. Demek ki para hayatımızda var. Ve çok önemli bir yeri var. Öyle ise onu kötü görmek para hakkında negatif enerji yaymak onun bize gelmesini engeller. Para enerjisi hayatımıza akamaz. Paranın önüne engel koyarsak para enerjisi bizden uzaklaşır. Paranın kendisi aslında bir kağıttır ama ona yüklenen anlam itibariyle yüksek bir enerjiye sahiptir. Öyleyse para ile ilgili duygularımızı olumluya dönüştürmek ve para enerjisini aktifleştirmek için gayret etmeliyiz.

Para Enerjimizi Yükseltelim
Para enerjisi önemli bir konudur. Parayı hayatımıza çekmek için bazı duygularımızı olumluları ile değiştirelim. Kendimize telkin verelim. Para iyidir. Para benim hayatıma akar. Param bereketlidir. Ben zenginim demeliyiz. Bilinçaltının gerçeklik algısı yoktur. Siz zenginim dedikçe onu kodladıkça bilinçaltı bunu kabul edecektir. Zenginim derken kendimizi zengin hissetmemiz de önemlidir. Yani zengin olsaydık ne yapardık? Paramızı nerelere harcardık? Hangi duyguları hissederdik? Kendimizi zenginmişiz gibi hissetmek parayla ayni frekansa çıkmamızı sağlayacaktır. Burada kastettiğimiz zenginlik multimilyarder olmak değildir elbette. Kendi hayatımızı en kaliteli şekilde devam ettirebilmektir zenginlik. İhtiyacımız olan bir şey için ben bunu alamam çok pahalı deriz. Gider ucuzunu alırız. Oysa ucuz olan, kalitesi de düşükse yakın zamanda ya bozulur ya sağlık sıkıntıları ile karşımıza çıkabilir. Ucuz olup 5 tane alacağımıza, pahalı olup 2 tane almak hem kullanışlılık, hem sağlık, hem de ekonomimiz açısından en güzeli olacaktır. Ucuz etin yahnisi yenmez demişler. Bu inanç aslında kendimizi ona layık görmemekten de kaynaklanır. O çok pahalı, ben ona layık değilim duygusu, değersizlik inancı. Öyleyse önce kendimizi değerli görmeliyiz.
Başka önemli bir husus parayı sevmek. Parayı sevelim. Parayı sevdiğimizi söyleyelim. Elimizdeki mevcut paramız için teşekkür edelim. Bir fatura ya da borcumuzu öderken para harcadığımız için üzülmek yerine, param var ve ödeyebiliyorum çok şükür diyelim. Siz sevilmediğiniz ve istenmediğimiz yere gider misiniz? Para da sevildiği değer verildiği yere gider. Paraya nasıl değer veririz? Mesela çantamızda, cüzdanımızda buruşturulup atılmış para varsa, onları çıkaralım. Düzgün bir şekilde cüzdanımıza yerleştirelim. Çantamızda, cüzdanımızda fatura, senet, borç ifade eden şeyleri çıkaralım, Negatif enerjiyi uzaklaştıralım. Ayrıca cüzdanımızda resim taşımak da pek doğru değil. Cüzdanımızda görebileceğimiz bir yerinde her daim para bulunduralım. Yani miktarı önemli değil ama bir miktar parayı hiç harcamamak üzere cüzdanımızda taşıyalım. Bazıları buna uğur parası da der. Yine cüzdanımızda mesela 1 tane 100 lira yerine 5 tane 20 lira veya 10 tane 10 lira bulundurabiliriz. Bilinçaltımız bunu çok olarak algılayacağı için varlık bilincine geçecek ve kendimizi zengin hissetmemizi sağlayacak. Yine cüzdanımızı çantamızı ve evimizi temiz tutalım. Para enerjisi kirli, pis, dağınık, tozlu ortama gelmez enerji akışı olmaz. Yine farklı bir metot ise evimizin farklı yerlerine paralar koyalım. Miktar önemli değil ama görebileceğimiz yerlerde olsun. Göz onları gördükçe bilinçaltında zenginlik bilinci oluşacaktır. Hatta paraları koyduğumuz bir kasemiz olabilir. Unutmayalım para parayı çeker. Benzer enerji benzer enerjiyi çeker. Para enerjisi yaydığı titreşimle yeni parayı çeker. Hatta bu para kasemizin rengi mor olursa harika olur. Ya da cüzdanımızın rengi mor olabilir. Mor rengin enerjisi para enerjisi ile uyumludur. Onu aktifleştirir. Yine, paramızı elimize alıp onu sallamak hareket enerjisi katacaktır. Nerdehareket orda bereket Yani biz hareket edince ya da spor yapınca nasıl enerji ile dolarız, tembellik yaptıkça ya da uyuyup durdukça uykumuz gelir. Uyku uykunun mayasıdır deriz. Belki de uyku enerjisi uyku enerjisini çekiyor. İşte aynen bunun gibi parayı arada sallamak hareket ettirmek enerjiyi aktifleştirebilir. Bazı kişiler parayı alınca hareket ettirerek yüzüne sürer ve başında dolaştırır para enerjisi hareketlendirir .



Para ve Parasızlığın Anne ve Baba ile İlgisi
Bir insanın yarısı anne yarısı babadan gelir. Bu yarımlarımız da bir problem varsa para ile ilgili problemlerimiz olması da olasıdır. Anne para kazanmayı, baba kazanılan paranın bereketini ve elde tutulmasını temsil eder. Bizler hatırlamayabiliriz. Ancak çocukluğumuza ait ya da geçmişte annemizle ilgili yaşadığımız problemlerimiz, travmalarımız para kazanmamıza, hayatımıza para enerjisi girişine engel olur. Baba ile ilgili sorunlar yaşamışsak para kazanırız. Ancak elde tutamayız, harcarız bereketi olmaz. Birikim yapamayız. Şimdi bakalım parayı kazanamıyor muyuz? İşsiz güçsüz müyüz? Yoksa çok güzel kazanıyoruz ama geldiği gibi gidiyor elimizde durmuyor mu? Şu an annemizle babamızla iyi olabiliriz. Ya da vefat etmiş olabilirler. Mesele geçmişte. Biz geçmişteki o meseleyi çözemezsek para enerjisi bize akmayacaktır ya da zorlanacaktır. Peki nasıl çözeriz? Anne babamızla yüz yüze konuşmamız şart değildir. Hayalimizde annemizi ya da babamızı karşımıza alalım. Onlara kızgınsak yada kırgınsak bunu onlara söyleyelim. Onları affettiğimizi söyleyelim. Sonra onlardan da özür dileyip bizi affetmelerini isteyelim. Onları çok sevdiğimizi söyleyelim. Ve özgürleşelim. Hayatımızda bir şeylerin değiştiğini göreceğiz emin olun.


Zenginliğe Niyet Edelim
Niyetlerimiz çok önemlidir. Hergün bol paraya zenginliğe niyet ettiğimizi söyleyelim. Paramızı biriktiriyorsak iyi niyetler ederek biriktirelim. Kefen parası ya da karagünler için deyip bi kenara koymayalım paramızı. Bu şekilde niyet edersek bu para kara günler icin harcanır. Çünkü o niyetle mühürleyip koyduk. Bunun yerine güzel günlerim için koyuyorum yada ilerde gidecegim tatil parası olarak koyuyorum dersek niyetimize göre harcarız. Ayrıca şunu söylemeden de edemeyeceğim. Para enerjisi ile ilgili sorunları olanların, cinsel hayatıyla ilgili sorunları da olabilir. Çünkü her ikisinin enerjisi aynı çakradan yönetilir.

Kısacası paraya sevgi ve değer verirsek karşılığını alırız. Önce vermeliyiz. Sevgimizi duygumuzu... Hatta paramızdan ihtiyacı olana vermeliyiz. Hediye almalı yakınlarımıza vermeliyiz. Evren boşluğu sevmez unutmayalım. Boşalan enerji alanı varsa yeri dolacaktır. Cüzdanımızda boşalan para enerjisi yerine yenileri gelecektir. Hemde fazlasıyla. Bu nedenle paylaşmayı, vermeyi sevelim. Sultanin kapısında kuru ekmek dilenilmez der büyüklerimiz. Allah bize vermeyi diliyorda biz neden istemeyelim. Hazinesi çok, vermekle hiç birşeyi eksilmeyecekken biz neden istemeyiz diyelim. Onun tüm lütuflarına kapılarımızı açıp buyur edelim.
                                          Ülkü TOKUL

21 Ekim 2019 Pazartesi

Çekim yasası: Kelimelerin Gücü




"Modern bilim henüz birkaç kelimenin gücü kadar etkili bir ilaç üretemedi." Sigmund Freud'a ait bu söz, ne kadar da hakikatli. Evrende herşeyin bir enerjisi var.
Bitkilerin, hayvanların, insanların. Yani her bir maddenin enerjisi var. Bununla beraber  duygularımızın, renklerin kelimelerin de bir enerjisi var. Biz bu yazımızda kelimelerin enerjisi konusunu ele aldık. Kelimelerin enerjisi ne demektir? Nasıl olur? Gelin hep beraber görelim.

Ağzımızdan Çıkan Her Kelime Çok Önemli

Kelimeler bizim bilinçaltımızın dışavurumudur. Aynı zamanda bilinçaltımıza yapılan bir telkindir. Öyleyse ağzımızdan çıkan kelimelerle bilinçaltımız arasındaki döngü bizim yaşamımızı belirliyor diyebiliriz. Gün içinde, ağzımızdan çıkan kelimeleri kontrol edelim. Bizi motive eden kelimeler mi, sabote eden kelimeler mi? Ayrıca sarf ettiğimiz her kelime bizim için zamanla bir telkin ve inanç haline dönüşür. Şu an konuştuklarımız çocukluktan itibaren bilinçaltımıza yüklenmiş inançlardır.  Şu an yaşadıklarımız da bu inançlarımız ve konuştuklarımızdır. Kelimeler enerji yayar. Peki biz nasıl konuşuyoruz? Yani nasıl bir enerji yayıyoruz çevremizde? Karşılaştığımız arkadaşlarımıza, dostlarımıza, sevdiklerimize neler söylüyoruz? Sürekli hastayım, param yok, sürünüyorum gibi düşük frekanslı kelimeler mi söylüyoruz? Dertlerimizi mi anlatıyoruz sürekli. Yoksa hatırımızı soran dostlarımıza harikayım, muhteşemim, zenginim, sağlıklıyım mı diyoruz? Konuştuğumuz kelimelerin enerjisi bizi konuştuğumuz gibi yapacaktır. Çünkü bilinçaltımızın gerçeklik algısı yoktur. Ne duyarsa onu gerçek kabul eder. Zamanla kabul ettiği gerçeğe benzemeye başlar ve benzer. Ne demiş atalarımız? " Bir insana 40 gün deli dersen deli olur, veli dersen veli olur." Bizler konuştuklarımızı yaşıyoruz. Bu nedenle şaka dahi olsa kelimelerimizi özenle seçelim. Düşük enerjili kelimeleri kullanmayalım. Onların yerine olumlularını ve yüksek enerjili olanlarını koyalım. Aslında dua ederken bile çoğumuz yanlış dua ediyoruz. Allah'tan olumsuzu istiyoruz. Hastalık verme, kaza bela verme, fakirlik verme... Biz bu kelimeleri kullanırken, benzer frekanslı olayları aktive ediyoruz. Ve kendimize çekiyoruz. Konuştuğumuz kelimelerin enerjisi ve gücünü fark edelim. Bunların yerine zenginlik ver, sağlık ver, mutluluk ver diyebiliriz. Olumlu ile olumsuzu yer değiştirebiliriz. Bilinçaltımız -me -ma gibi olumsuzluk eklerini algılamaz. Sanki o işi yap demişiz gibi algılar. Söylediğimiz şeye kendini benzetmeye ve ona ulaşmaya çalışır. Bunun en bariz örneğini çocuklar da görürüz. Onlara eşyalarını dağıtma deriz. Oysa onlar dağıtmaya devam eder. Bu onların kasten yaptığı bir davranış değildir. Olumsuzluk ekini bilinçaltları algılamadığı için sanki yap demişiz gibi davranırlar. Bunun yerine eşyalarını güzelce topla diyebiliriz. Belki de çocuklarımız üzerinde yanlış kullandığımız kelimelerin enerjisi nedeniyle etkili olamıyoruz.


Sorularımıza Özen Gösterelim

Yine başka önemli bir nokta hayat bize sorduğumuz soruların yanıtlarını yaşatır. Bunu nasıl yapar? Bunu bir insan neden yapar ki? Biraz da eleştiri varsa sorumuz da... Hayat sorularınızın cevabını benzer olayları yaşatarak verir bize. Nasıl ve neden yapıldığının cevaplarını yaşayarak öğreniriz. Soru cümlelerinin güçlü enerjileri vardır. Tıpkı korku duygusunun enerjisi gibi. Ayıpladığınla ayıplanmadıkça  ölmezsiniz." gibi muhteşem sözler hayatımızın yol göstericisidir aslında. Bunun yerine olumlu sorular soralım. Bir sıkıntımız mı var? Bunu fırsata çevirmem için neler mümkün? Bunu başarmam için neler mümkün? Bu durumdan çıkmak için neler yapabilirim? Hayat bizim neler yapacağımızın ve nelerin mümkün olduğunun cevaplarını verecektir. Sorularımıza dikkat edelim. İnsan hayatta korktuklarını ve merak ettiklerini çok güçlü bir şekilde çeker hayatına. Çünkü bu durumlarda yaydığımız enerji çok güçlüdür. Onun için sorularımız olumlu olsun. Korktuğumuz şeyleri ifade ederken olumlu kelimeler ve cümleler kullanalım. Unutmayalım ki söz bir büyüdür. Onlarla dokunduğumuz her şey farklı bir boyut kazanır.


Ama ve Sadece...

Başka önemli bir kelime ama ve sadece kelimeleri. Ama kelimesi çok önemli bir role sahip. Ama kelimesini doğru kullanırsak pozitif bir enerji aynı cümle içinde yanlış kullanırsak negatif enerji yayarız. Çok zekisin ama çalışmıyorsun. Burada akılda kalacak olan çalışmıyorsun kelimesi olacaktır. Beynimiz ama kelimesinden sonrasına odaklanır ve onu algılar. Bunun yerine çalışmıyorsun ama çok zekisin diyebiliriz. Yine seni seviyorum ama beni çok üzüyorsun cümlesini olumlu biçime getirelim. Beni çok üzüyorsun ama yine de seni çok seviyorum. İşte kelimelerin enerjisi. "Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı bal ile yağ ede bir söz" demiş Yunus Emre. Demek ki sözcüklerle yapılamayacak iş yok. Yaptırılmayacak iş te yok. Atalarımız tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır derken kelimelerin enerjisi hakkında çok şey biliyorlar gibi. Peki Mevlana "dünyada olabilecek her bir olay için misal aleminde sayısız ihtimal uyur. Siz ağzınızdan çıkardığınız sözlerle o ihtimalleri uyandırırsınız. Güzel kelimeler söyleyin ki güzel ihtimaller uyansın. İnsanın kaderine müdahelesi buradadır. Mevlana bu sözü söylerken kelimelerin enerjisi ve gücünden habersiz miydi sizce? Diğer kelimemiz sadece kelimesidir. Sadece kendisinden sonra gelen cümleyi küçültür ve önemsizleştirir. "Ekonomimiz güzel sadece elektrikte küçük bir fiyat değişikliğine gittik." Cümlesi sadece kelimesinin gücünü göstermeye yetiyor değilmi?


Kelimelerin Enerjisi Deneyle İspatlanıyor..

Japon bilim adamı Masaru Emoto su deneyini hepimiz duymuşuzdur. İki farklı kaba koyduğu sulara olumlu ve olumsuz sözcükler söylemiştir. Bir süre sonra olumlu kelimeler söylediği suyun kristal yapısının harika şekiller aldığını gözlemlemiştir. Olumsuz kelimeler söylediği suyun kristal yapısının ise bozulduğunu görmüştür. Bu deneyi pirinçlerle de yaptıklarını duymuşsunuzdur. Şimdi bilim adamının bu deneyini duyunca aklımıza aynı şeyler mi geldi? Annelerimizin, büyük annelerimizin mevlütlerde ve dua edilen yerlerde su ve pirinç bulundurdukları sonra bunları oradakilere yedirip içerdikleri mi geldi aklımıza. Onlar kelimelerin enerjisi hakkında çok şey mi biliyorlar acaba diye düşünmeden edemiyor. Yoksa bi zamanlar bilinip de kaybolan bir ilim mi var?  Yine insanların dörtte üçünün su olduğu düşünülürse kelimelerin enerjisi ne kadar da etkili üzerimizde değil mi?
Sevgi insanı Mevlana'ya atfedilen başka bir sözde der ki: Sözünü yükselt sesini değil, yağmurdur çiçekleri büyüten gök gürültüsü değil. Baktığımızda bütün zamanlarda var olan kelimelerin enerjisi ve çekim yasasının sadece adı değişmiştir.


Kelimelerle Sağlıklı Olmaya Ne Dersiniz?

Fizyolojik sağlığı kazanmada da kelimelerin enerjisi çok etkilidir. Hasta bir insanın hastayım ben öleceğim demesi ile çok iyiyim, çok sağlıklıyım, harikayım demesi farklı etkiler oluşturacaktır. Hem kendi üzerinde hem çevresindekiler üzerinde. Hastaların moralinin yüksek olması çok önemlidir. Bunda da kullanılan kelimelerin enerjisi çok önemlidir.

Cümlelerimizde Zaman Kipi...
Kullandığımız kelimelerin zaman kipi de çok önemlidir. Mesela istiyorum kelimesinden kaçınalım. Sağlıklı bir hayat istiyorum yerine sağlıklı ve çok güzel bir hayata sahibim diyelim. İstiyorum kelimesi şu andaki yokluk bilincine işaret eder. Yani şu an ona sahip olmadığımızı gösterir. Şimdinin gücü makalemizde bahsetmiştik bundan. Cümlelerimizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman ya da geniş zamanı kapsayan şekilde kuralım. Kelimelerin enerjisi ve gücünden üst seviyede faydalanalım. İlla ki kullanmamız gerekiyorsa olumsuz kelimeleri ve cümleleri  şimdiki zaman için değil geçmiş zaman kipinde kullanalım. "Giriştiğim işlerde şimdiye kadar başarılı olamadım ama şu an karşıma yeni fırsatlar çıkıyor". Ya da "geçmişte bazı sıkıntılarım oldu ama her şey yoluna giriyor, yeni fırsatlarla karşılaşıyorum". diyebiliriz.

"Kelimelerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız" demiş Konfüçyüs. Öyleyse kendi gücümüzü fark edelim. Silkinip kendimize gelelim. Kendimizi iyi olana dönüştürelim. Kullandığımız kelimeler açmak istediğiniz kapıların anahtarlarıdır. Gelin güzelliklere, mutluluğa kapı açalım.
                                           ÜLKÜ TOKUL

12 Ekim 2019 Cumartesi

Çekim Yasası 17 Saniye Kuralı İle Dünyanızı Değiştirin




Çekim yasası pratiklerinden olan 17 saniye kuralını duyan var mı? Neler oluyor 17 saniyede? Ne olabilir ki bu kadar kısa bir sürede? Aslında çok şey olabilir. Zaman kavramı izafidir. Kimimize göre kısa olan bir an kimimize göre uzun bir zamandır.


17 Saniyede Odağınızı Değiştirmeye Var mısınız?
Bir çoğumuzun en önemli problemidir odaklanamamak. Bir önceki yazımızda da bahsettiğimiz gibi, âna odaklanmakta zorlanıyoruz pek çoğumuz. Geçmişin ve geleceğin etkileri bizi birden çok parçalara ayırıyor. Enerjimiz düşüyor. Sadece bununlada sınırlı değil. Dış dünyadaki birçok insanın yaydığı negatif enerjiden de  olumsuz etkilenebiliyoruz. Düşüncelerimiz dağınıklaşıyor.  Tam burda 17 saniye kuralı imdadımıza yetişiyor. Etkili bir çekim yasası pratiği  olan 17 saniye kuralı, odaklanmayla ilgili bir uygulamadır aslında. Bir çoğumuz belkide farkında olmadan uyguluyoruz bu kuralı. İşin aslı şudur; Çok istediğimiz birşeye 17 saniye boyunca odaklanmamız gerekiyor. Hayal ettiğimiz şeyi 17 saniye kuralı gereğince duygu ve düşüncelerimizle hissetmeliyiz. Sanki hayalimiz olmuş ve biz o anı yaşıyormuşcasına. Hayal ettiğimiz ve istediğimiz şeyi olmuş gibi düşündüğümüzde, yaydığımız enerji, istediğimiz şeyin enerjisiyle aynı frekansta olduğu için, onu bize çekecektir. Yalnız hayalimizdeki şeyi gerçekten istemeliyiz. Acaba o mu olsa bu mu olsa diye terdeddütlerimiz varsa, etkisini göremeyebiliriz. Ya da benim isteğim olmayacak biliyorum diyorsak, çok büyük ihtimalle olmayacaktır. İsteklerimizi ilk zamanlarda ulaşılabilir hedefler arasından seçelim. Asgari ücretle çalışırken holding açmayı yada henüz hiçbir gelirimiz yokken villa sahibi olmayı istersek, bu gerçekleşmeyebilir. Çünkü bilinçaltımız o işin mümkün olmadığı ile ilgili engeller koyacaktır bize. Beynimiz blokaj oluşturacaktır. Bu nedenle blokajları kaldırmayı ögreninceye kadar, zor hedefleri düşünmeyelim. Ayrıca 17 saniye kuralı uygulaması sonrasında, tebessüm edelim. Gün içinde de sık sık tebessüm etmeyi ihmal etmeyelim. Çünkü tebessüm etmek, yüksek enerjili bir eylemdir. Bizim enerji frekansımızı yükseltecek ve güzel enerjileri bize çekecektir.



17 Saniye Kuralı Uygulamasına Hazır mıyız?
Biliminsanları, günümüzde odaklanma ve dikkat sürelerinin oldukça düştüğünü söylemektedir.
Bu nedenle, artık 17 saniye odaklanabilmek bile başarıdır aslında. 17 saniye kuralı uygulamalarına geçmeden önce neler yapabiliriz? Meditasyonla bu pratiği geliştirebiliriz. Nefes egzersizleri de  oldukça etkili olacaktır. Yalnız kalmalı ve zihnimizi boşaltmalıyız. Tüm negatif düşüncelerin, olumsuzlukların, zihnimizden akıp gitmesine izin vermeliyiz. Kitap okumanın da odaklanma konusunda oldukça faydalı olduğunu görebiliriz. Kısacası kendimize zaman ayırmalıyız. İlk başlarda zorlanabiliriz. Ama vazgeçmeden buna devam etmeliyiz. Çünkü 21 gün içinde beyin hücreleri arasında yeni bağlar oluştuğu söylenir bilim dünyasında. Ögrenilen şeyin beyinde yer etmesi için en az 21 gün gerekiyor. Davranışların alışkanlığa dönüşmesi için de 21 güne ihtiyacımız var. Böylece kalıcı hale geliyor. Bizim de 17 saniye kuralı için en az 21 gün çalışmamız gerekiyor. Çünkü bir çok kabiliyet çalışarak geliştirilir.


17 Saniye Kuralı Gerçek mi?
Çok açız ve çok sevdigimiz bir yemegi hayal ediyoruz. Hemde tüm canlılığıyla kokusu, tadı, sıcaklıgı ve bizim o andaki mutluluğumuz. Akşam kapı çalıyor ve hiç beklemedigimiz bir komşumuz elinde tabakla karşımızda. Üstelik tabakta gündüz, bir an hayalimizden geçen yemek var. İşte sıklıkla karşılaştığımız bir 17 saniye kuralı uygulaması. Ya da çok istediğimiz bir kıyafet var. Ama fiyatı bütçemizi aşıyor. O kıyafeti aldığımızı, üzerimizde çok güzel durduğunu hayal ediyoruz. Yakınlarımızın elbisemizi çok beğendiğini düşünüp tebessüm ediyoruz. Bir süre sonra başka bir magazada, aynı elbiseyi hem de yarı yarıya indirime girmiş olarak görüyoruz. İşte gün içinde farkında olmadan, bu pratiği uyguluyoruz. Sıklıkla deneyimlediğimiz bir 17 saniye kuralı daha.. Uzun süre görmediğimiz bir arkadaşımızı düşünüyoruz. Onunla yaşadığımız günlere odaklanıyoruz. Mutlu anlarımızı hatırlıyoruz. Bir süre sonra telefonumuzun çaldığını ve telefonun karşısında, arkadaşımızın olduğunu çoklukla deneyimlemişizdir. "Kalp kalbe karşıymış, bende seni düşünüyordum" deriz.
Aslında olay 17 saniye kuralı uygulayarak, enerji yollamamızdan ibarettir.
Dualarımızda, ibadetlerimizde odaklanma ile ilgili sorunlar yaşıyorsak, zihnimiz kolayca dağılıyorsa burada da kendimizi geliştirdigimizi görebiliriz. Güzel sonuçları deneyimleyebiliriz.
Ancak şunu unutmamalıyız. 17 saniye kuralı uygulamasının gerçekleşmesi için, belirli bir zaman yoktur. Yani hayal ettigimiz şey, bazen dakikalar içinde olabiliyorken, bazen aylar alabilir.
Bu uygulamayı gün içinde, özellikle sabah erken veya akşam sessizliğinde uygulamak faydalı olacaktır. Sabah uyandığımızda, sessizlik ve zihnimizde dinçlik vardır. Akşam, özellikle uyumadan önce uyguladığımızda, bilinç altı 17 saniye kuralı uyguladığımız konuyu işleme koyar.

Sonuç olarak diyebiliriz ki; 17 saniye boyunca, sevdiğimiz ve istediğimiz bir şeyi hayal edip, ona odaklanmak, hayatta bize birşey kaybettirmez. Ama çok şey kazandırabilir. Öyleyse neden olmasın?

10 Ekim 2019 Perşembe

Çekim Yasası İle Anda Kalın




Çekim yasası pratiklerinden biri de anda kalmaktır. İçinde bulunduğumuz ânı yaşamak. Şimdinin gücünü kullanmak. Peki nedir anda kalmak? Kafamıza göre, gelişigüzel,  plansız yaşamak mıdır? Yoksa hiçbirşeyi ve hiç kimseyi dikkate almayan boşvermişlik hali midir? Tabiki bunların hiçbiri değildir anda kalmak. Herşeyi zamanında yaşamaktır.


Geçmiş ve Gelecek Arasında Kaldık...
Anda kalmak sadece içinde bulunduğumuz âna odaklanmaktır. Oysa bizler geçmiş ve gelecek arasına sıkışıp kaldık. Geçmiş sadece bir hapistir. Yapamadıklarımızın bizi esir aldığı bir hapis. Pişmanlıklar ve keşkelerle dolu koca bir mazi. Gelecek ise henüz gelmemiştir. Geleceği gereğinden fazla düşünmek ise endişeler ve kaygılarla doldurur hayatımızı. Geçmişin keşkeleri, geleceğin endişeleri ile yok ederiz şimdiyi. Artık içinde bulunduğumuz zamanın tadını alamayız. Sevgiyi ve mutluluğu unuturuz zamanla. Dünün ve yarının çocukları olmuşuzdur ne yazık ki. Oysa yapmamız gereken tek ve en önemli şey, âna odaklanmaktır. Anda kalalım ve anda ne varsa onu yaşayalım. Mutluluk varsa mutluluğu yaşayalım. Gülmemiz gerekiyorsa gülelim. Anda acı varsa acıyı yaşayalım. Ağlamak istiyorsak ağlayalım. Acıyı ötelemeyelim, ertelemeyelim. Çünkü ertelenen acılar, bastırılan üzüntüler büyüyerek gelecekte bir yerde bizi bekleyecektir. Anda kalmak, hayatımızın temel kurallarından biri olmalı. Bırakalım artık geçmişte olanları. Dügünde kayınvalidemizin yaptıklarını. Görümcemizin 10 yıl önce söylediklerini. Arkadaşımızın ihanetini. Eşimizin kutlamayı unuttuğu yıldönümlerini. Bırakalım onları düşünmeyi. Zihnimizde affedelim. Özgür bırakalım öfkemizi. Bu çok önemli. Affederek, kendimizi özgürleştirdigimizi farkedelim. Aksi halde o kişilere ömür boyu bağımlı kalırız. Geçmişi düşünerek hiç bir yere varamayız. Olan olmuştur ve artık onları değiştirecek gücümüz de yoktur. Kısır bir döngüde döner dururuz. Kimseye değil, sadece kendimize zarar veririz. Ânımızı yaşayamadığımız gibi, andaki sevdiklerimizle ilişkilerimizi de bozabiliriz. Affederek, kendimizi, hayatımızı ve sevdiklerimizi bu negatif bağdan kurtararak özgürleştirebiliriz. Temcid pilavı gibi sürekli ısıtarak ortaya koyduğumuz hiç bir konu kendimiz dahil kimseyi memnun etmeyecektir. Bu nedenle geçmişin yükünü sırtımızdan indirelim.
Gelecek ise henüz gelmemiş bir meçhuldür. Endişe ettiğimiz, kaygılandığımız ihtimaller daha gelmemişler. Belkide hiç gelmeyecekler. Biz, bir yok için endişelenerek, neden şimdiyi mahvedelim? Neden şimdinin gücünü kullanmayalım? Beynimiz ve bilinçaltımız olumsuz düşünmeye meyillidir. Bunun nedeni risklere karşı bedeni koruma iç güdüsüdür. Olumsuzu düşünerek bedeni olası tehlikelerden korumak ister. Ancak bu ölçüyü kaçırdığımızda, ihtimaller dört bir yanımızı sararak hayatımızı zehir eder. Biz içinde bulunduğumuz şartlarda, henüz gelmemiş bir olayın endişesini yaşıyoruz. Düşündüğümüz olay olacaksa bile bugünkü şartlarda olmayacaktır. Gelecek zamanın şartlarında olacaktır. Bu günkü şartlara göre geleceği düşünmek ve değerlendirmek bir mantık hatasıdır. Ayrıca endişelerimizle yaydığımız negatif enerji, ihtimalleri bize dahada yakınlaştırabilir.

Şimdinin Gücünü Kullanalım
Kendimizi gelecek ve geçmişten kurtarmak için önce anda kalmayı ögrenelim. Anda kalmak için çalışmalar yapalım. Odaklanmayı ögrenelim. Böylece şimdinin gücünü farkederiz.  Çoğumuz yemek yerken ikinci bir işle meşgul oluruz. Cep telefonu bu ikinci işin başında gelir. Kendimizi sanal aleme bırakmışsak ne yedigimiz yemeğin tadını alırız, ne de doyduğumuzu anlarız. Hatta ne yediğimizin bile farkına varamayız. Öyleyse yemek yerken cep telefonunu bir kenara bırakarak ânın tadına varalım. Yemeğin tadını kokusunu hissedelim. Araba kullanırken başka işle meşgul olmayalım. Bir çiçeği koklarken sadece ona odaklanalım. Doğada yürüyüşe çıkmışsak etrafımızdaki ağaçlara, gökyüzüne, kuş seslerine odaklanalım. Kafamızda başka hiçbir düşünceyi barındırmayalım o an için. Ne yapıyorsak ona odaklanalım. Çocuğumuzla oynarken, zihnimizdeki işleri bir kenara koyalım. Sadece çocuğumuzda kalalım. Arkadaşımızla sohbet ederken, iki ay sonraki meseleyi düşünüp, hem kendimizin hem de arkadaşımızın tadını kaçırmayalım. Kısacası anda kalmak konusunda pratikler yapalım. Meditasyon yaparak âna odaklanmayı geliştirelim. Nefes egzersizleri yaparak rahatlamayı ögrenelim. Zihnimizi boşaltalım ve pozitif düşünerek şimdiyi yakalayalım.
Kısacası, geçmişi geçmişte bırakıp, geleceği omuzlarımıza yüklemeden, tüm sevgimizi, enerjimizi şimdiye aktaralım. Sevgiyle kalalım, anda kalalım.
                                               Ülkü TOKUL

8 Ekim 2019 Salı

Çekim Yasası: Benzer Benzeri Çeker

                                                       

Çekim yasası sloganı olmuştur bu söz adeta. Benzer enerji benzer enerjiyi çeker. Öncelikle enerji konusunu biraz açalım. Tüm fizikçilerin söylediği ortak bir nokta var. Maddenin yapı taşı atomdur. Atomlar ise proton, elektron ve bir de çekirdekten oluşur. Çekirdeğin içinde ise kuart adı verilen bir enerji vardır. Canlı ya da cansız bütün maddeler atomlardan oluşuyor. Öyleyse diyebiliriz ki tüm varlıkların bir enerjisi vardır. Ve yine ünlü fizikçininin dediği gibi "madde, enerjinin cisimleşmiş halidir".


Benzerler mi birbirini çeker zıtlar mı?
Evet bu konu kafa karıştırıcı gibi görünse de aslında gayet açıktır. Benzer enerji benzer enerjiyi çeker. Yayılan her enerjinin belli bir frekansı vardır. Yani siz hangi duygu ve düşüncede iseniz ona uygun frekanslı enerji yayıyorsunuz. Kelimelerinizle, hislerinizle, duygularınızla durmadan belli bir frekansta yayın yapıyorsunuz. Yaydığınız bu enerji frekansı dünyada var olan benzer frekanstaki enerjiyi bulur ve size çeker. Mesela bir sokaktan geçiyorsunuz. Bir ağacın altına bir çöp bıraktınız. Dönüşte bir de baktınız ki çöpün yanına başka çöpler konmuş. İşte benzer enerji benzer enerjiyi çeker kuralı çalışıyor. Başka bir örneği inceleyelim. İçine kapalı bir insanla dışa dönük bir insanın evlendiğini görürsünüz. Zıt özellikte insanların birbirini çektiğini  düşünebilirsiniz. Oysa olay tamamen farklıdır. İçe dönük insan aslında dışa dönük özellikte olmayı çok istiyor olabilir. Yaydığı bu enerji ise dışa dönük özellikteki kişiyi kendine çekmiştir. Ya da sizlerin bilmediği benzer frekanstaki enerjileri birbirini çekmiştir. Onlarda mevcut olan ve sizlerin bilemediği benzer enerji benzer enerjiyi çeker ve de çekmiştir.




Dış dünya bir aynadır...
Sizin dışınızda ki dünyayı bir ayna gibi düşünebilirsiniz. Dışarda gördüğünüz aslında sizin iç dünyanızı yansıtır. Kendi enerjinizin çekimlediği bir dizi kişi ve eylemlerdir. Çok mutlusunuz mesela. Bu yüksek frekans size mutlu kişileri, mutlu olayları çeker. Ya da tersini düşünelim. Sabah işe giderken çocuğunuzun yavaş hareket etmesinden gerildiniz. İşe geciktiğiniz için strese girdiniz. İşte bu noktada frekansınız düştü. Negatif enerjiyi yaymaya başladınız. Bu enerji beraberinde diğer negatif enerjileri çekmeye başlar. Üzerinize kahveyi döktünüz. Kıyafetinizi değiştirip hızla çıktınız. Ama bu kez de telefonunuzu evde unuttuğunuzu fark ettiniz. Otobüse yetişmeye çalışırken ayağınız burkuldu, otobüsü kaçırdınız. İşe geciktiniz ama telefonunuzu unuttuğunuz için patronunuza haber veremiyorsunuz. İşte bu olumsuz enerji silsilesine bir yerde dur demezseniz, bu böyle sürüp gidebilir. Geldi mi üst üste geliyor dersiniz. Burada yapmanız gereken şey bellidir. Durun ve düşünün. Yaydığınız olumsuz enerjiyi fark edin ve hemen onu olumlusu ile yer değiştirin. Çok sevdiğiniz ya da mutlu olduğunuz bir şeyleri düşünün ve tebessüm edin. Büyüklerimiz ayağını taşa çarpsa ya da bir bardak düşürüp kırsa, hemen dua eder, besmele çeker ya da sadaka verir. Bu davranışın özünde iyilik yaparak ya da frekansı yüksek kelimeler söyleyerek, düşen enerji frekansını yükseltmek vardır. Devam edebilecek olumsuzluklar silsilesini durdurmak vardır. Yoksa benzer enerji benzer enerjiyi çeker ve olumsuzluklar devam eder. Öyleyse biz sevgi ile çevremize yüksek frekanslı enerjiler verelim. Bunu karşılık beklemeden yapın. Onun karşılığı zaten sizi bulacaktır. Çok büyük iyilikler yapmak gerekmez her zaman. Yolda yürürken bir çocuğa gülümsemek bir kediye su vermek, hiç tanımadığınız birine selam vermek. Bunlar ve bunun gibi davranışlar, sizin kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. İyi düşünceler iyi duyguları, iyi duygular iyi kelimeleri ve iyi davranışları sonuç verir. Bunların hepsi de pozitif enerjiye dönüşür.


Şans mı şanssızlık mı? 
Kainatta tesadüf yoktur. Karşınıza çıkan hiç kimse ya da hiçbir olay şans değildir. Siz kendi enerjinizle o kişileri, olayları çekersiniz. Hayatınızda arkadaşınız olan insanlara bir bakın. Enerjileri birbirinize benzer. Hacı hacıyı Mekke'de, hoca hocayı tekke'de, deli deliyi dakkada bulur demiş atalarımız.  Bu atasözü her şeyi özetliyor aslında bize. Benzer özellikteki insanlar birbirini bulur. Benzer enerji benzer enerjiyi çeker.
Bazı insanlar kendini şanssız görür ve hep bundan bahseder olumsuz düşünür. Olumsuzlukların hep kendini bulduğunu söyler. Kişi böyle söyledikçe olumsuzluklar ömür boyu onun peşini bırakmayacaktır. Şanslı olduğunu düşündüğü kişilere imrenmekle geçer ömrü. Oysaki şans ya da şanssızlık yoktur. Zaten işleyen çekim yasasını doğru kullanmak vardır. Sürekli şikayet eden yakınan insanlar, frekanslarını sürekli düşürür. Şanslı denilen insanlar ise sahip olduğu şeylere şükreder ve onlarla mutlu olmasını bilir. Bunu yaptıkça işleri hep düzgün ve yolunda ilerler. Benzer enerji benzer enerjiyi çeker ve hayatı pozitife doğru yönelir.
İşte siz de büyük sırrı öğrendiğinize göre, artık hayatınızda büyük dönüşümü gerçekleştirmenin vakti geldi...
                                                Ülkü  TOKUL

6 Ekim 2019 Pazar

Çekim yasası ile hayatınıza çeki düzen verin

     

Şu an içinde bulunduğunuz hayatı yaşamayı sizin kendinizin istediğini biliyor muydunuz? Çekim yasasını çalıştırarak tüm yaşadıklarınızı farkında olarak ya da olmayarak siz çektiniz hayatınıza. Aşıksınız ya da sevdiğinize kavuşamıyorsunuz. Sağlıklısınız veya fakir. İyi bir kariyer sahibi olabilirsiniz ya da iş arıyorsunuz. Evet olumlu olanları istedim. Fakat olumsuz olanları ben istemedim ki diyorsunuz değil mi? İlk duyduğumda ben de öyle düşünmüştüm çünkü. Diyorum ki tam da siz istediniz ve istediğinizi yaşıyorsunuz. İyi ama nasıl? Çekim yasası nedir? Bu sorularınızın cevabını yazımızın devamında bulabilirsiniz.



Çekim yasası nedir?
Yüce yaratıcının kainata koyduğu bir kanun  aslında. Yer çekimi kanunu, gezegenlerin birbirine uyguladığı çekim gücü, ayın sulara uyguladığı çekim buna güzel örneklerdir. Varolan tüm varlıkların kendilerine özgü yaydıkları bir enerjileri vardır. Bu enerjilerle tüm varlıklar bir etkileşim içine girmektedir.
Tüm insanların bir enerjisi vardır. Bütün bitki ve hayvanların da. Ormanlık alana gittiğinizde duyduğunuz kuş sesleri ile pozitif enerji ile de olduğunuzu hepiniz deneyimlemişsinizdir. Yerlerin ve mekanlarında enerjileri vardır. Bazı mekanlar ve ortamlar size huzur verirken bazı yerlerden koşarcasına uzaklaşmak istersiniz. Renklerin seslerin eşyaların da enerjileri vardır. Hatta kokularında bir enerjisi vardır. Evlat kokusunun verdiği pozitif enerjiyi başka bir yerde bulmak oldukça zordur bildiğiniz gibi. Tüm bu enerjiler birbiri ile etkileşim halindedir. Sizler kendi enerji frekansınıza göre var olan bu enerjilerden hayatınıza çekersiniz. Çekim yasası nedir? İşte bu sorunun cevabını hayatınıza baktığınızda kendiniz bulacaksınız.



Çekmek için vermek gerek
Çekim yasası kanunlarına göre öncelikle vermek esastır. Yani sizler hayata ne verirseniz o size dönecektir. İyilik verirseniz o dönecektir. Sevgi verirseniz sevgi dönecektir. Yani pozitif enerji yayarsanız size dönenler pozitif olacaktır. Atalarımız çok güzel özetlemişlerdir bunu. "Etme bulma dünyası" ya da "Ne ekersen onu biçersin". Bütün bu atasözleri deneyimler sonucunda ortaya çıktığına göre o güzel insanlar çekim yasasını oldukça fazla deneyimlemişler. Adını çekim yasası olarak koymamışlardır elbette. Ama hayata ne verirsek onun bir gün, bir yerde karşılarına çıktığını görmüşlerdir. Öyleyse şimdi size düşen çekim yasası nedir sorusunun cevabını bularak hayatınızda görmek. Aslında bizler farkında olalım ya da olmayalım çekim yasası düzenli bir şekilde işlemektedir. Siz farkında olmasanız da çekim yasası çalışıyor. Öyleyse neden farkındalığınızı artırarak, bilinçli olarak bu yasayı kullanmayasınız? Çekim yasası nedir, daha iyi anlamak için şu örnekleri incelemek yerinde olacaktır. "Korktuğum başıma geldi" sözünü çok duymuşsunuzdur. Neden acaba hiç düşündünüz mü? Korktuğu şey insanın başına neden gelir? Çünkü insan korktuğu şeyi beyninde ve hayalinde sürekli canlı tutar. Korktuğu her neyse onunla ilgili belli bir frekansta enerji yayar. Benzer enerji benzer enerjiyi çeker kuralına göre yaydığı enerjiyle kainattaki aynı frekanstaki enerjiyi aktive eder. Aktive edilen enerjiyi kendine çeker. Sadece hayal etmek ve o an hayalindeki olayı yaşıyormuş gibi hissetmek.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, neyi nasıl yaşamak istiyorsanız, çekim yasası ile onu hayatınıza çekebilirsiniz. Hemde yapmanız gereken çok kolay. Herşey sizde başlıyor ve sizde bitiyor. İsteyin ,düşünün, hayal edin, hissedin...

                                            Ülkü TOKUL

Masumiyet ve Beyaz renk

Beyaz, renk bilimciler tarafindan bir renk olarak görülmez. Tüm renkleri yansıtır. Temizliğin masumiyetin ve saflığın simgesi olan beyaz...