27 Kasım 2019 Çarşamba

Serbest Bırakalım



Serbest bırakma yöntemi diye bilinen sedona yöntemi, kişisel gelişim tekniklerindendir. Tedavi amaçlı değildir. Ancak olumsuz duygularımızı bu yöntemle serbest bırakarak, onlardan kurtulma imkanı sunuyor bizlere. Serbest bırakma yöntemi nedir? Serbest bırakma yöntemi nasıl uygulanır? Sorularının cevabını yazımızın devamında bulabilirsiniz.


 Sedona Yöntemi Nedir?

Hakkında öncülük yapan kişi Lester Levenson dur. Kendisi bir fizikçidir. Aynı zamanda başarılı bir girişimcidir. Sağlık sorunları ile uğraşırken bir şeyi fark eder. Yaşadığı tüm problemlerin temelinde bastırılmış duygular olduğunu görür. Bunun üzerine Sedona yöntemi yani serbest bırakma yöntemi ile ilgili çalışmalar yapar. Serbest bırakma yöntemi Harword Medical School tarafınca bilimsel olarak onaylanmıştır. Ve 35 yıldan fazladır önde gelen uzmanlarca ve etkili bir kişisel gelişim metodu olarak kabul edilmiştir.


Serbest Bırakmaya Hazır mıyız?

Sedona yöntemi duyguları dönüştürme değil, serbest bırakma yöntemidir. Genel olarak verilen kalem örneğini ben de vermek istiyorum. Elimizde bir kalem tutalım. Bunu sıkı sıkı tutalım. Bir süre sonra rahatsız olmaya başladığımızı hissedelim. Kaslarımızda ve elimizde ağrılar oluşmaya başlıyor. Daha sonra elimizi açalım. Ve kalemin serbestçe hareket etmesine izin verelim. Sonra onu yere düşürelim. İşte duygularımızda aynen bu şekildedir. Elimiz bizi temsil ediyor. Kalbimizdir. Kalem ise olumsuz duygularımızı temsil ediyor. Biz de bilinçaltımıza duygularımıza sıkı sıkı sarılıp onları bırakmak istemeyiz. Onları kendimiz zannederiz. Duygularımızı sahipleniriz. Mesela öfke duygusunu sahipleniriz. Ben sinirliyim deriz. Aslında biz sinirli değiliz. O duygu bizden ayrı. Yine yaşamımızda kendimizi kapatırız. Yani bizi etkileyen, bilincimize giren enerjileri, kendimizi kapattığımız için gitmesine izin vermeyiz. İçimizde tutarız ve her gelen olumsuz enerjiyi, onun aktive ettiği duyguyu sahiplenmeye başlarız. İnsanlar duygularını ya bastırır bilinç altarına iterler. Ya da açığa vururlar. Yani ya konuşurlar ya da tepkisel nöbetler halinde gösterirler. Bu duygular çoğunlukla 0-6 yaş dönemine ait ve hayatımızın geri kalanında biriktirdiğimiz duygularımızdır. Sedona yöntemi ile serbest bırakma uygulamasını yaparak, olumsuz duyguların geçip gitmesine izin veriyoruz. Yani kendimizi şeffaf olarak düşünürsek, bize temas eden şeyler geçip gidiyor, biz de takılıp kalmıyor. Onları kendimiz de bırakmıyoruz.


Serbest Bırakma Yöntemini Nasıl Uygularız?

Çok kolay ve kendi kendimize uygulama imkanı da olan Sedona yöntemi temelde 3 sorudan oluşuyor. Öncelikle kendimizi rahatsız eden bir olayı hatırlayalım. Bu olayın bizde uyandırdığı duyguyu fark edelim. Duygunun bizde oluşturduğu etkiyi tekrar hatırlayalım. Göğsümüz mü daralıyor kalbimiz mi sıkışıyor? Fark edelim.
Sonra kendimize şu soruları soralım.  Hatırladığımız olay bizde öfke duygusu uyandırdı.
1. Öfke duygusunu serbest bırakabilir miyim?
2. Öfke duygumu bırakmaya istekli miyim?
3. Öfke Duygu mu ne zaman bırakabilirim?

Verdiğimiz cevapların çok önemi yok aslında. Evet de diyebiliriz, Hayır da. Önemli olan bu duygumuzun farkına varmamız. İlk seferde başarılı olamadıysak sorun yok. 3 -5 saniyede bir bu soruları yenileyerek 9 kez tekrarlayabiliriz. Sedona yöntemi ile serbest bırakma sadece öfke duygusu ile sınırlı değil elbette. Korku, kıskançlık, suçluluk, yetersizlik, değersizlik, takıntılar gibi olumsuz duyguların tümü serbest bırakılabilir. Birtakım olumsuz inançlarımız da olabilir. Birçoğumuz şanssız, beceriksiz, ben bunu başaramam gibi inançlara sahip olabiliriz. Veya çeşitli biyolojik ve psikolojik rahatsızlıkların temelinde yatan duyguları da serbest bırakabiliriz. Tabii bunun için öncelikle kişinin bu duyguyu bulması, fark etmesi lazım. Uzman eşliğinde uygulandığında daha kısa zamanda ve etkili bir şekilde olumsuz duygu ve inançlarımızdan kurtulabiliriz.

Sonuç olarak Sedona yöntemi etkili bir kişisel gelişim yöntemidir. Olumsuz duygu ve inançlarımızı serbest bırakabiliriz. Bizden akıp gitmesine izin vererek ruhsal arınmayı gerçekleştirebiliriz. Bırakalım ve rahatlayalım.
                                             ÜLKÜ TOKUL

16 Kasım 2019 Cumartesi

Minimalist Yaşam İle Huzura Erelim




Ne kadar güzel bir cümle. "Az aslında çoktur". Bir felsefi akım olan minimalizm son yıllarda oldukça popüler bir konu oldu. Minimalist yaşam nedir? Nasıl minimalist yaşarız? Hangi konularda minimalist olabiliriz? Minimalist yaşam bize ne gibi faydalar sağlar? Gelin hep beraber görelim.


Özgürleşmenin En Sade Yolu

Leonardo Da Vinci'nin dediği gibi sadelik gelişmişlik düzeyinin en güzel göstergesidir.
Günümüzde çılgınca bir tüketim var. İhtiyacımız olanı da olmayanı da alıp evlerimize, odalarımıza, dolaplarımıza adeta istifliyoruz. Teknoloji son hızla ilerliyor. Yaşamımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz birçok teknolojik ve elektronik alet üretiliyor. Bunlar bizim yardımcımız olmak bize kolaylık rahatlık bol zaman ve bunun beraberinde mutlu bir hayat sunmak için yarışıyor. Ama nedense yine de zamanımız yok. Enerjimiz yok. Her zaman yorgunuz. Daha önemlisi hep mutsuzuz. Evet minimalist yaşam tam da burada devreye giriyor. Basit ve sade yaşam şeklidir minimalist yaşam. En az eşya ile rahat ve huzurlu bir hayat sürme şeklidir. Zaten inançlarımıza göre bu yaşam tarzı hep tavsiye edilmiştir. Buna yabancı değiliz aslında.

Biz Eşyalara mı Hizmet Ediyoruz?

Yaşam alanlarımızı birçok eşya ile doldurmuş durumdayız. Bu nedenle bize gerekli olan yaşam enerjisi, döngüsünü tamamlayamıyor. Ve biz kendimizi sürekli yorgun enerjisiz hissediyoruz. Mutsuz ve zamanı olmayan bireyler olarak yaşıyoruz. Düşünelim bir kere evimizin her yeri kocaman mobilyalarla dolu. Mobilyalardan boşta kalan orta alanda kocaman bir sehpa. Kenarlarda küçük sehpalar. Köşelerde sadece süs eşyası ve gümüşler koymak için kocaman büfeler. Adeta hareket edecek yerimiz kalmıyor evimizde.  Hareket özgürlüğümüzü kısıtlıyoruz kendi ellerimizle. Mutfaklar ve diğer odalar da benzer şekilde. Bütün eşyaların yüzde 20'sini hayatımızın yüzde 80'inde kullandığımızı biliyor muydunuz? Yani eşyalarımızın yüzde seksenini kullanmıyoruz bile.

Ayrıca bu eşyaların kendi enerjileri var. Bunların bazılarının yaydığı enerjilerinde bizleri olumsuz etkilediğini unutmayalım. Mesela duvardaki kocaman tablo belki de bizim enerji akışımızı bloke ediyor. Sağa sola dizdiğimiz biblolar ve süs eşyaları sanki bir züccaciye dükkanına benzetiyor evlerimizi.

İşin en önemli kısmı hayatımızdaki sahip olduğumuz her bir nesne bilinçaltımıza enerjisel bir bağ kuruyor. Yani onların her birine bağlanıyoruz. Onları korumak zorunda olduğumuza bilinçaltımız zorluyor bizi. Bilinçli  olarak o nesneleri elimizden çıkardığımızda bilinçaltımız bunu kabulleniyor.

Peki elbise dolaplarımızı açtığımızda her şeye üzerimize mi geliyor? Öyleyse ayrılma vakti gelmiş. Son yıllarda kullanmadığımız kıyafetleri ayırıp paylaşabiliriz ya da satabiliriz. Birbirleriyle kombinleyebileceğiniz az sayıda kıyafet dolapları da bizleri de rahatlatır. Sonrasında illa yeni bir şey alacaksak evden bir şey uzaklaştırmadan yeniyi eve sokmayalım.

Eşyalarla konuşabiliriz. Mesela kıyafetlerimizle. Seni en son ne zaman kullandım? Tekrar kullanır mıyım? Seni verirsem tekrar lazım olur musun? Tekrar lazım olursan bu durumda ne yapabilirim? Seni görünce ne hissediyorum? Bu sorulardan sonra aldığımız cevaplara göre ayırıp uzaklaştırabiliriz. Ben son 3 yıldır hiç kullanmadığım nesneleri uzaklaştırmaya başladım ve ne kadar hafiflediğimi anlatamam.

Ayrıca bu yaşam tarzında az olsun ama kaliteli olsun düşüncesi önemli. Yani ucuz ama 10 tane eşya alacağımıza kaliteli ama 3 eşya alalım. Minimalist yaşam biçimi ile ilgilenmeye başladığımda eşyalar mı bize hizmet ediyor biz mi eşyalara hizmet ediyoruz diye sorgulamaya başladım. Temizlikleri, bakımları hem zamanınızı hem enerjimizi alıyor. Hatta dostluk ve arkadaşlık ilişkilerimiz sırf onların temizliği yüzünden kopma noktasına geliyor. Misafir öncesi eşya temizliği, misafir sonrası ev temizliği. Acaba bizleri misafir çağırmaktan alıkoyuyor mu?

Tabii minimalist yaşam tarzının faydaları bunlarla sınırlı değil. Az para harcadığımız için daha zenginleşiyoruz. İhtiyaç fazlası aldığımız eşyaların parası bize kalıyor.

Minimalist yaşam sadece eşya ve kıyafet ile sınırlı değil. Tabii ki o bir yaşam felsefesi. Az konuşmak da minimalist yaşam içindedir. Çok konuşmak bazen boş ve gereksiz konuşmaları da beraberinde getirebiliyor. Bu da çekim yasasına göre kelimelerin gücünü devreye sokuyor. Olumsuz kelimeler olumsuz olayları çekiyor. Ya da pembe, beyaz veya farklı renklerdeki yalanlar enerji akışımızı tıkayabiliyor. Çakralarımızda iz bırakıyor.

Az uyumak az konuşmak da minimalist yaşam biçimine dahildir. Uyku uykunun mayasıdır derler. Yani uyudukça uykusu gelir insanın. Ve günün en verimli saatlerini de ellerimizle yok ederiz.

Az yemek konusu malumunuz. Çeşitlerimiz ve porsiyonlarımız arttıkça bedenlerimizin tembelliği de beraberinde arttı. Hastalıklar çoğaldı.

Ayrıca zamanımızı kullanmada da minimalist yaşam prensiplerini uygulayabiliriz. Mesela sosyal medya günümüzün kaç saatini yiyip bitiriyor. Onu da en aza indirdiğimizde kalan zamana çok şaşıracağız. Kendimize ve sevdiklerimize daha fazla zaman bırakacağız.

    Evet netice olarak minimalist yaşam tarzı ile bol enerji, bol huzur, rahatlık daha fazla para ve daha fazla sevgiye kavuşmamız mümkün. Minimalist yaşam tarzı, fakirlik edebiyatı değildir. Rahat ve huzurun giriş kapısıdır. Peki siz hangi yaşam biçimini tercih ediyorsunuz.
                     

15 Kasım 2019 Cuma

Korkulara Elveda Mutluluğa Merhaba



Çekim yasasına göre korku çok güçlü bir enerji frekansına sahiptir. Korku duygusu sahip olduğumuz güçlü duygulardan biridir. Korku aslında çok önemlidir. Bilinçaltımızın bizi tehlikelerden korumak ve güven içinde hayatımızı devam ettirmek için kullandığı bir savunmadır. Ancak ölçüyü kaçırıp herşeyden korkmak ise artık bir hastalıktır. Ve tedavi edilmesi gerekir. Korkulardan kurtulmak mümkün mü ?Korkulardan kurtulmak için ne yapmak lazım? Nasıl düşünmek lazım? İşte tüm bunların cevabı yazımızın devamında.


Korku Bizi Korur

Korku duygusu bize korumak için verilmiş muhteşem bir duygudur. Tıpkı diğer duygularımız gibi. Tehlikeli durumlarda korunma için verilen bir tepkidir. Tehlikeli durumlardan uzak durmamızı sağlar. Mesela çocukların ateşten korkması gibi. Hiçbir şeyden korkmayı bilmeyen, korku duygusu olmayan bir çocuk düşünelim. Çoğu zaman hayatı tehlikelerle karşı karşıya gelebilir. İçimizdeki çocuğu temsil eden bilinçaltımız içinde bu böyledir. Hiç korkmasak sıkıntılı durumlar yaşayabilirdik. Korkulardan kurtulmak derken ihtiyacımız olanından fazlasını kastediyoruz. Yoksa korku duygusunu tamamen yok etmek değil amacımız.


Korkunun Azı Karar Çoğu Zarar

Kapalı alan korkusu, dışarı çıkamama korkusu ya da bir hayvan fobisi. Normalden fazla hissedilen korku bir hastalıktır. Topluluk karşısında konuşamamak, yüksekten korktuğu için hiç yükseğe çıkamamak. Bu kişiler için hayat oldukça zordur. Bunların yanında geleceğe ait henüz ihtimal dairesine bile olmayan şeyler için korkmak. Ya işsiz parasız kalırsam korkusu, çocuklarının geleceğini hazırlayamamak korkusu gibi sadece ihtimallerden korkanlar da var. Hastalanmaktan ya da ölümden korkmak da bu şekilde. Bu korkular gittikçe güçlenebilmekte ve insanları çaresizliğe ve kontrolsüzlüğe itmektedir. Bilinçaltımız korkularımızı beslemektedir. Mesela toplum önünde konuşmaktan korkan bir insan kontrolünü kaybeder. Elleri titrer sesi titrer terlemeye başlar ve kendini kaybeder. Bu durumlarda kişiler korkulardan kurtulmak mümkün değilmiş gibi düşünür ve korktuğu durumdan kaçmayı tercih eder.


Korktuğunuz Başınıza Geldi mi?

Bize hediye edilen korku duygusu yanlış kullanım sonucu hayatınızı kabusa çevirebiliyor. Çekim yasasına göre korkularımızın yüksek frekanslı enerjileri ve titreşimleri vardır. Benzer enerji benzer enerji çeker kuralına göre neyden korkuyorsak onu kendimize çekeriz. Hani atalarımız da söyler. Korktuğum başıma geldi. Evet korktuğumuz şeyler genelde başımıza gelir. Çünkü korktuğumuz şeyin enerjisi ile aynı frekanstadır. Yani korkularımız her neyse o başımıza geldiğinde ne hissedeceksek biz daha o şey olmadan önce o duyguyu defalarca yaşamayı tercih ediyoruz. Ve bunu sıklıkla tekrarlıyoruz. Ama korkmayın! Korkulardan kurtulmak mümkün. Kaygılarımızdan, karamsarlık, endişe, stresten ve korkulardan kurtulabiliriz. Huzura merhaba diyebiliriz.


Korkmaktan Korkmayın

Bu süreçte öncelikle korkunuzu net olarak tanımlayın. Korkunuzdan kaçmak yerine sorumluluğu üzerinize alarak korkuyu davet edin. Ve korku duygunuzu aşamalı olarak ele alın. En az korktuğunuz şeyden başlayın.  Kademeli olarak ilerleyin. Yani tamamen reddetmek uzaklaşmak yerine aşama aşama yaklaşın korkularınıza. Hissettiğiniz terleme, çarpıntı, titreme durumlarının size zarar vermeyeceğini düşünün. Başarısızlıktan mı korkuyorsunuz? Hayatta başarısız olarak başarıya ulaşan insanların hayatlarını araştırabilirsiniz. Edison'un elektriği kaçıncı denemesinde bulurken kaç kez başarısız olduğunu hatırlayın. Topluluk önünde konuşmaktan korkuyorsak kimsenin sizinle alay etmediğini fark edin. Önce az sayıda topluluk önüne çıkarak kısa konuşmalar yapabilir sonra bunu ilerletebilirsiniz. Asansöre binmek ile ilgili korkularınız varsa asansörle 10 kata hemen çıkmazsanız. Asansöre dokunup kapısını açıp bakarsınız düğmelerine dokunursunuz. Zamanla içine adım atmayı ve içindeyken kapıyı kapatmayı deneyebilirsiniz. Sonra içinde bir süre kalmayı deneyin.  Bu sürece iyice alıştıktan sonra diğer aşamalara geçebilirsiniz. Korkulardan kurtulmak için uygulanacak aşamalar ve gerekli süre kişiden kişiye değişebilir. İlk başlarda başarısız olunsa da vazgeçilmemeli üzerine gidilmeli. Tabii durumun ciddiyetine göre ve verilen tepkilerin ağırlığına göre bir doktordan ya da uzmandan yardım alınmalıdır. Bayılma şuurunu kaybetme tepkileri derinleşmiş korkuların göstergelerinden bazıları olabilir. Korkulardan kurtulmak için geçmişten kurtulmak gerekir. Endişelerden kurtulmak için gelecekten kurtulmak gerekir. Geçmişteki tecrübeleri geçmişte bırakırsanız her şey daha kolay olacaktır. İçinde bulunduğunuz ana odaklanmanız gerekir. Bunun için bilinçaltını temizlemek şarttır. Olumlama yöntemi sık başvurulan bir yöntemdir. Düşündüğünüz korktuğunuz her şeyin olumlusunu söyleyip düşünmek korkulardan kurtulmak için önemli bir adım olacaktır. Mesela yine başaramayacağım yerine başaracağımı biliyorum diyebilirsiniz. Ya da paramın az ve yetersiz olmasını iptal ediyorum diyerek parasızlıkla ilgili korkunuzu iptal edip sonra da paramın bol ve bereketli olmasına kendimi açıyorum diyerek olumluyu telkin edebilirsiniz. Sağlıksız ve hasta olmayı iptal ediyorum yerine olumlama yapabilir ve şöyle diyebilirsiniz. Sağlıkla ve enerji ile yaşamaya kendimi açıyorum. Bilinçaltındaki korkuları olumlu telkinler ile silebilirsiniz. Bu konuda çok daha fazla  teknikler var. Bunları araştırarak size en uygun olanını tespit edebilirsiniz. Farkındalıkla korkularınıza yaklaşın. Korkularınızın sizi engellemesine izin vermeyin. Korkularınızdan korkmayın. Onlar sizden korksun.
                                                 ÜLKÜ TOKU

14 Kasım 2019 Perşembe

Hastalıkların Zihinsel ve Psikolojik Nedeleri Nelerdir?




Hayatımızda yaşadığımız hiçbirşey tesadüf değildir. Dolayısıyla yaşadığımız sağlık sorunları, hastalıklar, yaralanmalarımızda tesadüfen değildir. Hepsinin görünür nedenleri vardır elbette. Bakteri ve virüsler görünür sebepleridir. Beslenmenin en önemli neden olduğunu söyleriz. Ancak hastalıkların zihinsel ve psikolojik nedenleri genelde gözardı edilir. Oysaki en önemli neden psikolojik durumumuz, duygu ve düşüncelerimizdir. O hastalığa yatkın hale getiren duygularımızdır. Her organ bir duygu ile bağlantılıdır. O duyguyu temsil eder. Şayet o duygu da bir aşırılık varsa temsil ettiği organa baskı yapar ve organlarımızda bize çeşitli şekillerde uyarılar gönderir. Biz bu uyarıların dilini verdiği mesajı çözemezsek negatif duygularımıza devam ederiz. Sonunda hastalık patlak verir. Çoğunlukla hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlarda sakinleştirici ve sinir sistemi duyarlılığını azaltmaya yönelik maddeler içerir. En hafifinden bir ağrı kesici bile duyarlılığımızı azaltmakta ve ağrıyı hafifletmektedir. Ve birçok sağlık probleminde doktorumuzdan psikolojik ya da stresten olduğunu duymuşuzdur. Ancak bu psikolojik neden denilen durumun ayrıntılarını bilmediğimiz için o duyguları kontrol edemeyiz sonunda o sarmalın içine girer hastalıklar ve sağlık problemleri döngüsünden çıkamamayabiliriz.

Yaşantımızdaki tüm deneyimlerimizi kök inançlarımız ve düşünce kalıplarınımızla bizler oluştururuz Aynen bunun gibi hastalıklarda bu düşüncelerin ve duyguların bir sonucudur. Bu nedenle öncelikle bu rahatsızlıkların zihinsel ve psikolojik nedenleri tespit edilmeli. Bu duygu ve zihinsel nedenleri tespit ederek çözmek gerekir. Louise L Hay'ın bu konuda hazırladığı muhteşem eserini okumanız daha ayrıntılı ve farkındalıkla bilgiye ulaşmanızı sağlayacaktır. Louise L Hay tüm hastalıkların zihinsel nedenleri adlı eserinde "Eğer gerekli zihinsel çalışmayı yapmaya hazırsak hemen her hastalık iyileştirilebilir" mesajını vermektedir. Ve kendi hastalığını da bu yöntemle iyileştirmiştir. Bu yazımızda bazı hastalıkların zihinsel ve psikolojik nedenleri ve onların olumlamaları hakkında genel bir bilgi vermeyi amaçladık.

Hastalıkların Ruhsal Nedenleri ve Olumlamaları
Vücudumuzdaki alerjiler ciddi şekilde biriyle sorun yaşadığımızın belki de o kişiye alerji duyduğumuzun bir göstergesi olabilir. Peki aşırı kilolarınızın hayattan korkma aşağılanma ya da incinme duygularından olduğu veya cinsellikten korunma ihtiyacından oluştuğunu duyunca hemen dönüp duygularınızı kontrol etme ihtiyacı hissedebilirsiniz. Kendinizi çok eleştirip değersiz görüyorsanız ve korkularınız varsa baş ağrılarınız kaçınılmaz olacaktır. Boğazınız çok mu sık ağrıyor büyük ihtimalle kendinizi kendi cümlelerinizle ifade edemiyorsunuz. Kızdığınızda söylemiyorsunuz engelleniyorsunuz. Cümlelerinizi kelimelerinizi söyleyemeyip içinize atıyorsunuz. Eğer hayata tek açıdan bakıyorsanız ve esnek bir bakış açısına sahip değilseniz boynunuz ağrıyor ve tutuluyordur. Gastrit rahatsızlığı kaygı ve endişelerin sonucudur. Hazımsızlık daha korku endişe sızlanma ve homurdanma neticesinde oluşan bir rahatsızlıktır. Bir yerleriniz de oluşan kesikler kendi kurallarına uymadığınız için kendinize verdiğiniz cezalardır. Geçmişte yaşayıp duruyorsanız vücudunuzda kistler görülebilir. İnatçılık ve dinlemeyi reddetme eğiliminiz varsa kulak çınlaması vazgeçilmezinizdir. Tartışan anne baba ortamında bulunan, işitmek istemeyen öfkeli olan kişiler de kulak ağrısı oluşabilir. Konuşamayacak kadar kızgın, çekinmeden konuşamayan ve otoriteye içerleyen kişilerde kusma problemleri görülebilir. Peki toplumun büyük çoğunluğunun kronik rahatsızlığı olan migrenin sebebi nedir sizce? Kusursuz olma isteği ile kendi kendine baskı yapan insanlardır migren hastaları. cinsel korkular ve bastırılmış öfkelerde migrenin ana nedenlerindendir. Ya öksürük beni duyun beni dinleyin beni görün mesajı tüm dünyaya bağırma isteğindendir. Sırt ağrılarınız sizi hayattan mı bezdiriyor. Para konusunda korku ve mali destek istiyorsanız orta sırt, suçluluk duygusu üst sırt, hayattan maddi manevi destek talebiniz varsa alt sırt bölgelerinde ağrı vardır. Sevilmediğinizi hissediyorsanız bu yüzden de kendinizi sevmiyorsanız sırt ağrılarınızı sırtınızda bir yük gibi taşımaya mecbursunuz. Yatak ıslatma sorunu anne babadan, en çok da babadan korkan kişilerin sorunudur. Hayattan zevk almıyorsanız ayak bileğinizde sorun olabilir. Ayak bilekleri zevk alma yeteneği ile alakalıdır. Bağımlılık ve tiryakilikler korkularınızın, kendinizden kaçmanızın kendinizi sevmeyi bilmemenin neticesidir.


Geçmişteki seçimlerimizden pişmanlık duyuyor ve hayatı kontrol altına almaya çalışıyorsanız hayattan tat alamıyor ve derin üzüntü içindeyseniz ya şeker hastasısınız ya da adayısınız. Taviz vermeyen, inatçı ve gururlu bir kişiliğiniz varsa uzlaşamayan biriyseniz diz sorunlarınız mevcut olabilir. Egzemanız varsa aşırı muhalefetsiniz düşmanlık duygularınız yüksek ve soluk kesici kin duyuyor olabilirsiniz. Peki hemoroidin geçmişe duyulan kızgınlık ve geçmişin sorumluluğu altında ezilmekten kaynaklandığını biliyor muydunuz? Cimrilik ve kabızlığın ilişkili olduğunu duyduğunuzda şaşırmayın sakın. Otoriteye karşı çıkma isteğiniz varsa ve isteğinizi dile getiremiyorsanız çeşitli kazalar yaşamanız mümkün. Her şeyi kontrol altında tutmaya çalışan korkuları olan ve gergin kişiler de kellik sorunuyla karşı karşıyadır. Zorbaca bir tutuma varan aşırı annelik etme aşırı korumacı bir anne meme kistleri, şişlikleri, ağrıları yaşayabilirsiniz. Tırnak yemek çaresizlik ve anne babaya duyulan öfke ile ilişkilidir. Söylenmemiş açığa vurulmamış cümlelerin olması şikayet etmek için yanıp tutuşmasınız varsa dudaklarınızda uçuklarınız oluşacaktır. Bulunduğunuz durumdan nefret ediyorsanız, cesaretinizi yitirmiş hevesiniz kırılmışsa nefret ettiğiniz bir işte çalışıyorsanız ve aşırı yük taşıdığınızı düşünüyorsanız dikkat edin varisleriniz geliyor. Bu ve bunun gibi daha birçok hastalıkların zihinsel ve psikolojik nedenleri tespit edildiğinde artık tedavi daha kolay olacaktır. Bu duyguları çeşitli olumlama ve telkinlerle pozitif hale dönüştürmek mesela kendimizi sevmeme, değersizlik duygusu ön plana çıkmışsa kendimi seviyorum ve ben değerliyim telkinleri yapılmalıdır. Geçmişle ilgili sorunlar çıktı ise gün yüzüne, geçmişimi sevgi ile bırakıyorum onları ve kendimi özgürleştiriyorum olumlaması ile duygularımızı dönüştürebiliriz. Daha ayrıntılı bilgiler için yukarıda bahsettiğimiz kitabı okumanızı tavsiye ederim.

 Sonuç olarak mutlu duygular mutlu bir hayatı ve mutlu bir vücudu hediye edecektir bize. Duygularımız ne kadar sağlıklı ise bedenimizde aynı derecede sağlıklı olacaktır. Öyleyse işe önce duygularımızı tedavi etmekle başlayalım. Gerisi zaten mutluluk ve sevinç olacaktır. Sevgi dolu duygular, sağlıklı hayatlar bizimle olsun...
                                               ÜLKÜ TOKUL

12 Kasım 2019 Salı

Çekim Yasası : Eterik Kordonu Kes ve Özgürleş


Şu hayatta her bir insanın hedefleri ve amaçları vardır. Bunlar kısa vadeli de olabilir uzun vadeli de. Ve bizim bu hedeflere ulaşabilmek için çeşitli yollardan geçmemiz gerekebilir. Bu yollarda kimimiz çok rahat ve kolaylıkla yürürken kimimiz çeşitli engellerle karşılaşabiliriz. Bu engeller bazen görülen sebepler olabilir. Ancak sebepler görünse de görünmese de aslında bizim yürümemizi engelleyen başka nedenler var. Eterik kordon dediğimiz bu bağ bu nedenlerden birisidir. Nedir eterik kordon? Eterik kordon denilen bağı kesmek ve özgürleşmek istiyor musunuz? Öyleyse neler yapabiliriz? Gelin hep beraber göz atalım yazımıza.



Eterik Kordon nedir?

Her birimizin hayatında şu anda veya geçmişte beraber olduğumuz insanlar vardır. Bu kişiler annemiz, babamız çocuklarımız, eş ya da sevgili veya arkadaş, akraba olabilirler. Sevdiğimiz ya da sevmediğimiz birçok insan girmiştir hayatımıza. İşte bu kişilerle aramızda bizim göremediğimiz enerjisel bağlar vardır. Bu bağlara eterik bağlar ya da eterik kordon denir. Bu enerji bağları bazıları ile çok kuvvetlidir bazıları ile zayıf. Kuvvetli yada zayıf olmasının nedenleri o kişilerle çok görüşmemiz, bir arada çok bulunmamız, duygular, çok düşünmemiz olabilir. Ancak boşandığınız eşiniz ihanet gördünüz arkadaş ya da olumsuzluk yaşadığımız kişilerle de eterik kordon olabilir aramızda.  Bu bağlar bize atılmış ipler ya da zincirler gibidir. Ellerimize, kollarımıza, ayaklarımıza vurulmuş prangalar gibidir. Hedefimize yürürken, bu bağlar bizim ilerlememizi engeller. Bir türlü hedefe varamayız. Hatta bazen bir şey yapmak isteriz. Ama yerimizden kalkıp o işe başlayacak enerjiyi kendimizde bulamayız. Bizi aktifleştirecek o gücü hissedemeyiz. Ve üzerimizde bir ağırlık var deriz. O ağırlık bu bağlardır. Bizi engeller. Mesela bir kişi kendi işini kurmak istiyor. Ancak bir türlü başarılı olamıyor. Veya bir türlü girişimde bulunamıyor. Belki de bunun nedeni babasının kendi yanında çalışmasını istemesi, kendi mesleğini öğrenip baba mesleğini devam ettirmesini  arzulamasıdır. Ve çocukluğundan beri bunu duyan kişi bu bağlarla bağlanmıştır. Çünkü babadan gelen bu enerjisel bağ kişinin isteğini gerçekleştirmesine engel olmaktadır. İşte bu gibi durumlarda eterik kordon ve enerjisel bağları kesmek gerekmektedir.
Ama yerimizden kalkıp o işe başlayacak enerjiyi kendimizde bulamayız. Bizi aktifleştirecek o gücü hissedemeyiz ve üzerimizde bir ağırlık var deriz. O ağırlık bu bağlardır. Bu bağlardan bize gelen enerjilerdir. Tıpkı bir annenin çocuğundan uzakta olsa da ondaki huzursuzluğu hissetmesi gibi.

Eterik Kordonu Keselim

Evet bu bağları kesmek mümkün. Fakat yanlış anlaşılmasın tüm bağları değil sadece zararlı bağları kesiyoruz. Sevgi bağlarımız varlığını koruyor. Mesela babamızla geçmişten gelen engelleyici bağlarımız olabilir. Çok eleştirel otoriter ya da korumacı bir babamız olabilir. Bu da bizde özgüven eksikliği, hayır diyememe ya da kendinden ödün verme gibi çeşitli negatif durumlara yol açmış olabilir. Anne ya da babamızla ilgili bir travma yaşamış da olabiliriz. İşte eterik kordonu keserek negatif bağlardan kurtulmak mümkün. Ancak derin travmaların  veya rahatsızlıkların tedavisinde bir uzmandan veya doktordan yardım almak şarttır. Buradaki uygulamalar günlük hayatta  önümüzü açıp hedefimize daha mutlu ve rahat şekilde ilerlememizi yardımcı olmak içindir. Hayatımızı etkileyen negatif enerjileri en aza indirmek, zihnen olumlu düşünmek ve olgunlaşma sürecine katkıda bulunmak içindir.

Onlarla yüzleşelim

Evet hayatımızda kimlerle sorunu yaşıyorsak öncelikli olan birini seçelim bize hangi duyguyu hissettiriyorsa Öncelikle onu fark edelim Öfkemi kızgınlık mı Çaresizlik mi seçtiğimiz kişi annemiz olabilir annemizle yüz yüze konuşmamız şart değil sessiz sakin ve dış etkenlerden uzak bir ortam seçelim Öncelikle rahatlayıp zihnimizin boşalmasına izin verelim üç derin nefes alıp bir miktar tutalım ve yavaşça nefesi verelim. Gözlerimizi kapatalım ve annemizi hayal edelim. Parlak bir ışığın içinde onun bize şefkat ve tebessümle baktığını görelim. Sonra "canım anneciğim" diyelim. "   seninle yaşadığım beraberlik süresince çocukluğumda gençliğimde ve ileriki yaşlarımda sana yaşattığım tüm zorluk ve sıkıntılar için beni affet. Bugüne kadar Bilerek ya da bilmeyerek seni kırdıysam sana kız duysam ve seni yargıla duysam Seni üzdüysem hepsi için özür dilerim Lütfen beni affet Senin bana yaşattığin zorluklar ve sıkıntılar için ben seni sevgi ile ve içtenlikle bağışlıyorum Senin sevgi ile ya da zorlayarak bana öğrettiğin her şey için sana teşekkür ediyorum Anneciğim seni çok seviyorum ve senin koşulsuz sevgi saygı ve ilgi ne hak ediyorum ve kendimi sana ispatlamak sana sevdirmek için yaşamayacağım senin olmasını istediğin rüyalarını yaşamak zorunda değilim kısıtlamalarına rağmen beni sevdin bana hayat verdim Fakat ben hayatımı sana borçlu değilim. Aramızdaki tüm bağları kesiyorum beni senden seni benden özgür bırakıyorum. Ben artık büyüdüm. Kendi kararlarımı kendim verebilirim. Küçüklüğümde sana verdiğim sözleri ve ettiğim yeminleri iptal ediyorum. Varlığımı senden özgürleştiriyorum. Seni çok seviyorum. Hayatıma kattıkların için bana verdiklerin için sana teşekkür ediyorum. Kendimi senden özgürleştiriryorum" diyerek annemizin kalp çakrasından çıkan bir ışığın bizim kalp çakramıza dolduğunu hayal edelim. Annemizin bize tebessüm ettiğini görelim. Bizde annemize tebessüm edelim. Gözlerimizi açalım. Bu uygulama esnasında ağlamak serbest. Bu doğaldır. Hatta güzel olur. Vücudumuzdaki zehirleri negatif enerjiyi atmış oluruz. Kendimizi engellemeyelim. Bu uygulama tek seferde yeterli gelmezse bunu tekrarlayabilirsiniz. Rahatladığınızı ve hayatınızdaki hafiflediğinizi hissedeceksiniz. Bu uygulama ile bizlere bağlı olan çocuklarımızı kardeş ve tanıdıklarımızı da özgürleştirebiliriz.

Kısacası hayatımızı bağlayan engelleyen enerji bağlarından kurtulmak mümkün. Yeterki farkında olalım ve adım atalım. Bundan sonrasında yürümek çok kolay ve zevkli olacaktır.
                                                 Ülkü TOKUL

11 Kasım 2019 Pazartesi

Çekim Yasası : İsteklerimizi Serbest Bırakalım



Çekim yasası pratiklerinden olan odaklanma uygulamasından daha önce bahsetmiştik. Odaklanma uygulaması biliyoruz, ancak serbest bırakma tekniğini atliyoruz. Bu kez de çekim yasası uyguluyorum ama isteklerim gerçekleşmiyor deriz. Ancak yarım kalan ya da eksik uygulanan çekim yasası ile isteklerimize elbette ulaşamayız. Şimdi serbest bırakma tekniği nedir? Nasıl uygulanır? Bu konuda bilgi sahibi olmak ister misiniz? Öyleyse yazımızın devamını okuyun.


İsteklerimizi serbest bırakma tekniğini ilk defa duyanlarımız vardır belkide. Ben de ilk duyduğumda şaşırmıştım. Hem iste odaklan enerjini yükselt, hem de isteğini serbest bırak. Evet oldukça ilginç geliyor. Şimdi bu tekniğin ne olduğuna bakalım. Çekim yasasına göre isteğimize 17 saniye odaklanmayı öğrendik. 17 saniye boyunca duyguda hissettiğimiz isteğimizi en yüksek enerjiye getirdiğimiz anda bırakıyoruz. Yani odaklanmayı bırakıyoruz. O isteğimizi düşünmeyi bırakıyoruz. İşte bu serbest bırakma tekniği ile o yüksek enerjiyi evrene bırakıyoruz. O yerine gidiyor. Odaklanma tekniği günde 1 kez ve mümkünse hep aynı saatlerde uygulayalım. Ve belli bir gün sayısında mesela 7 gün ya da 9 gün. Hep aynı saatte uyguluyoruz ve hemen ardından o duyguyu, enerjiyi serbest bırakıyoruz. Tıpkı elimizdeki bir nesneyi yere bırakmak gibi. Ertesi gün aynı saate kadar onu bir daha düşünmüyoruz. Aklımıza getirmiyoruz. Hani biz de denir ya hırs sebebi hasarettir. Yani hırs göstermek o şeyin kaybına sebep olur. Hırs, kayıp, zarar sebebidir. Bu nedenle odaklanmadan sonra bir daha isteğimizi düşünmüyoruz. Onun zihnimizden akıp gitmesine izin veriyoruz. çünkü düşünüp durmak yine yokluk bilincini uyandıracaktır. O an o şeye sahip olmadığımızı hatırlatacak bize. Olmadı olmuyor yine olmayacak duyguları çıkar. Bu da enerji akışında tıkanıklıklara yol açacaktır. Serbest bırakma tekniği ile bu duyguların oluşması engelleniyor.

 Yine serbest bırakma tekniğinde uygulayabileceğimiz başka bir teknik var. İsteklerimizi bir kağıda yazabiliriz. Tüm his duygu ve enerjimizi bu yazıya yükleyip bu kağıdı yakarak enerjinin açığa çıkmasını sağlayabiliriz. Daha sonra yine düşünmeyi odaklanmayı bırakırız. Her nasıl uygularsak uygulayalım dikkat edilmesi gereken nokta isteğimize odaklandıktan sonra onu serbest bırakma. Onu düşündükten sonra zihnimizden akıp gitmesine izin vermeyi unutmayalım. Neyin peşinden koşarsak bizden kaçar. Neyin peşini de bırakırsak o bizim ayaklarımızda gelir. Mesela çocuğumuzla sevdiğimiz partnerimiz ya da eşimize çok ilgilendiğimizde üzerine titrediğimizde neler olmaktadır. Bizden kaçtıklarını uzaklaştıklarını farketmişsinizdir. Aslında biz bu düşünceye bizim inançlarımıza göre tevekkül diyoruz. Tevekkül, isteğimiz için gerekeni yapmak ve gerisini Allah'a bırakmak. Yoksa hırsla peşinden koşmak, olsunda nasıl olursa olsun demek değildir. İsteğimizi hayırlar ve güzelliklerle dilemek ve gerisini Allah'a bırakmak. Dengeli olmak. Evrende, sistemde denge hâkimdir. Biz bu dengeyi aşırı istemekle, hırs etmek ile bozarsak ölçüyü kaçırmış oluruz. Serbest bırakma yöntemini sadece isteklerimizi dilerken kullanmıyoruz. Bu yöntemle aslında öfkemizi de serbest bırakabiliriz. Geçmişimizi de serbest bırakabiliriz. Korkularımızı da.


 Sonuç olarak isteklerimizi isteyelim ve sonra sevgiyle serbest bırakalım. Hırs etmeyelim. Tevekkül ile isteğimizi arzumuzu sahibine gönderelim.
                                                    ÜLKÜ TOKUL

8 Kasım 2019 Cuma

Karma Yasası : İlahi Adalet Yasası



Evren'i ve kainatı en güzel bir biçimde yarattı sahibi. Bir düzen ve bu düzenin devam etmesi için de bazı yasalar koydu. Üç temel yasa var bilinen. Bunlardan biri çekim yasası, diğeri karma yasası, üçüncüsü ise Tekamül yasası. Çekim yasasını önceki makalelerimizde kısmen anlatmaya çalıştık. Bu yazımızda ise karma yasası hakkında bilgi vereceğiz.

Hayatın muhteşem bir dengesi vardır. Bir şekilde bu denge korunur. İşte bu denge yasasına karma yasası denir. Sistem kendini dengeye getirmeye çalışır. Mesela Bizler hayatımızdan bir şey çıkarırız. Hayatımızda açılan yere mutlaka yeni bir şey gelir. Ve mevcut boşluğu doldurur. Güzel bir şey çıkarırsak o boşluk negatif bir şeyle dolar. Ya da olumsuz bir şey çıkarırsak güzel bir şey gelir orayı doldurur. Böylece denge korunur. Örneğin sigarayı hayatınızdan çıkardınız. O boşluk başka bir yiyecek veya güzel bir alışkanlıkla dolar. Ya da hayatımızdan yürüyüşü ya da egzersizi çıkardık. Orası da kilo ya da birtakım rahatsızlıklarla dolar. Kullanmadığımız bir eşyayı birine veririz. Yerine daha güzeli, iyisi gelir doldurur. Evren boşluğu sevmez. Biz elimizdekini paylaşırız. Oluşan boşluk mutlaka daha iyisi daha güzeli ve daha fazlasıyla dolar. Yapılan tüm iyilikler böyledir. Gönderdiğimiz iyilik enerjisi, fazlası ile geri döner hayatımıza. Kötülükler içinde bunu söyleyebiliriz. Mesela bir kötülük yapmışızdır. Bu bir rahatsızlık, bir sıkıntı, maddi bir kayıp ya da işlerin rast gitmemesi şeklinde hayatımıza geri döner. Tabii ki bu döngüyü engellemek mümkün. Kötülük yaptık, hemen arkasından yapılan bir iyilik o kötü enerjinin hayatımıza dönmesini engeller. O enerjiyi sıfırlar. Olumsuzluğu kaldırır hayatımızdan. Ancak yapılan kötülük tabii ruhta, çakralarda olumsuz izler bırakır. Saf temiz bir kağıda konulan bir noktayı düşünelim. Zamanla bu kağıt kirlenir ancak bir silgi ile silerek temizleriz kağıdı. Bu kez izleri kalabilir. Evet noktalar gitsede izi kalır. Yani kötülüğün negatif enerjisinin geri dönüşü iyilikle engellenir. Ancak çakralarımız da izler bırakır tıkanıklıklara yol açar ruhsal arınmayı tam sağlayamayız. Bu nedenle en baştan güzellik ve iyilik yapıp saf ve temiz kalmaya özen göstermeliyiz. Ancak yine yapılan iyiliklerde karşılıksız ve menfaat beklemeden hayata salınmalıdır. Hatta karşılığında bir teşekkür bile beklememek yerinde olacaktır. Karşılık bekleyerek yaptıysak iyiliği belkide bizzat o kişi tarafindan darbe yeriz. Sonrasinda dövünürüz. Ben ona iylikller yaptım o bana nankörlük yaotı diye. Yaptığımız hiçbir şey kaybolmaz bize fazlasıyla döner ya aynıyla ya benzeri ile ya da farklı bir konuda.
 Karma yasası kelime anlamı eylem, reaksiyon, etki tepki anlamlarına gelir. Yani yapılan bir eyleme verilen karşılıktır. Karma yasası gereği biz ne yaparsak onun karşılığını mutlaka görürüz. Bu bir düşünce, bir duygu, bir kelime, bir eylem olabilir. Düşüncelerimize bile dikkat etmeliyiz. Ne konuşuyor, ne yapıyor ve ne hissediyorsak bunun bir karşılığı var. Bunun sonucu er ya da geç bize dönecektir. Hayatta bizler seçimlerimizde ve tercihlerimiz de özgürüz. Ancak sonuçlarından değiliz. Bu durumu bumeranga benzetebiliriz. Bumerangı ne tarafa atarsak atalım bize geri döner. İşte Tıpkı bunun gibi bizden çıkan her enerji asıl kaynağına yani bize geri döner. Tümevarım denilen bu olayda parça bütüne döner. Damlalar dereye dereler denizlere döner. Her şey aslına dönmeye meyillidir.

  Karma yasasının diğer bir ismi kul hakkı yasası ya da hak yasasıdır. Bizim kültürümüzde etme bulma yasası da denilir. Karma yasası hayatın düzeni ahengi dengesi için konulmuştur. Bizim inançlarımızdaki karşılığı ilahi adalettir. Şu an yaşadığımız güzellikler varsa belki de aldığımız duaların karşılığıdır. Bir kazadan çok hafif sıyrıklarla kurtulmuşsak verdiğinmiz bir sadakanın karşılığı olabilir. Şu an kışta baharı yaşıyorsak birilerine sıkıntılı anlarında el uzatmış olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Tabii tam tersi de söz konusudur. Çocuğumuzla sıkıntılar yaşıyorsak belki de bir başkasının anne babalalığını eleştirmiş olabiliriz. Yaşadığımız zorluklar belki ayıpladığınız ya da büyük konuştuğumuz bir olayın bize geri dönüşüdür.

Küçümsediğimiz eleştirdiğimiz burun kıvırdığımız bir olayın benzerinin içinde de olabiliriz. Sistem dengeyi sağlamak için için bize karşılığını göndermiş olabilir. Bu nedenle hep güzel ve iyi duygularla eyleme geçmeliyiz. Bir şey yapmadan önce soralım kendimize. Bu benim için ya da başkaları için faydalı mı? Kalp bunu en güzel biçimde cevaplayacaktır. Hatta bir yiyeceği yemeden önce ona sormalıyız benim için faydalı mı? Eğer aldığımız cevap olumsuzsa ya da bu şeyle ilgili huzursuzluk duyuyorsak vazgeçelim o şeyden. Büyük lokma ye büyük konuşma demiş atalarımız. Yine aynı atalarımız ne ekersen onu biçersin derken karma yasası hakkında işaret vermişler bizlere. Ne verirsen elinle o gelir seninle sözü hem bu dünyaya hem öbür dünyaya işaret etmiştir. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste derken ne demek istemişler acaba? İşleyişinde zaman aşımı yoktur zaman sınırı da yoktur. Sistem bize hemen de karşılık verebilir. 5-10 yıl sonra da. Biz unutsak da sistem unutmuyor. Görünmeyen bir deftere kaydediliyor adeta. Zannımca küçük hataların karşılığı daha çabuk verilirken büyük hataların karşılığı için bir zaman gerekiyor. Belki kolumuzu masaya çarptık küçük bir hatamızın anında verilen karşılığıydı. Bence büyük hatalarda zaman verilmesi de bir güzellik. Çünkü kişi yaptığı hatayı fark edip telafisi için bir çaba içine girecek ve onu nötrleyecek belki. Yani olan her şeyde bir güzellik var. Olan her şeyde bir hayır var. Ancak kimsenin hakkı kimsede kalmaz. Kalmış gibi görünsede. 10 kuruş bile olsa başkasının malı başkasına yaramaz. Yaramış gibi görünsede. Ağlayanın malı gülene yaramaz. Kul hakkı bizim dinimizde ne kadar önemlidir. Biliriz kul affetmedikçe o hatanın telafisi mümkün değil. Sistem dengeye gelmiyor. Hakkımız yenmişse o kimsenin yanına kar kalmaz. Biz görmesek bile. O fazlasıyla çıkacaktır karşındakinden asıl kaynağına bize dönecektir. İlahi adalet herkese yaptığının sonucunu gösterir. Ancak çok önemli bir nokta varki bazen bu hataya düşebiliriz. Bir başkasının başına gelen olumsuz bir olaydan ötürü ne yaptı da başına bu geldi diye düşünmemeliyiz. O kişi belki tekamül yasası gereği imtihanını yaşiyor olgunlaşma sürecinde. Ama biz böyle düşündüğümüz için karma yasası gereği aynı yada benzer olayı kendimize yaşatabiliriz. Hemde sırf bu düşüncemizden dolayı. Çok dikkat edilmesi gerekli.

Ailelerin şehirlerin hatta ülkelerin bile bir karması vardır. Karma yasası şehirlere kasabalara ülkelere göre farklı işleyebilir. Ve bizler de bundan etkilenebiliriz. Onların enerjileri bizleri mutlaka etkiler. Fakat şöyle düşünülmesin. Ben neden başkasının hatasının bedelini ödüyorum? Hayır bu bize imtihan olarak gelmiştir. Kemal'e ermemiz olgunlaşmamız için. Ama diğerlerinin karma yasası işlemiştir. Mesela bir şehir çevre temizliğine önem vermemiştir. Denizlerini kirletmiş ağaçlarını kesmiştir. Doğayı kaynakları hor kullanmıştır. Karma yasası gereği bu şehir halkına yaptığı dönecektir. İlahi Adalet yasası işleyecektir.  O şehir ya susuzluk kuraklık ya hava kirliliği ya da birtakım doğal olumsuzluklar yaşayacaktır. Pek tabii ki biz de o şehirde olduğumuz için etkileneceğiz. Anne babamızın yaptığı bir hata karma yasası gereği onlara tekrar döndüğünde de bizim bunun dışında kalmamız mümkün olmamaktadır.

Kısacası ne yaparsak onu görürüz. Ne ekmişsek onu hasat ederiz. Sevgi ve iyilik ekmişsek günün birinde onu mutluluk olarak hasat ederiz. Bu nedenle güzel bakmayı, güzel düşünmeyi, güzel hissetmeyi, sevgiyi, iyiliği karakterimizin bir parçası haline getirelim. Karşılığında güzel bir hayat alalım.
                                               Ülkü TOKUL

Masumiyet ve Beyaz renk

Beyaz, renk bilimciler tarafindan bir renk olarak görülmez. Tüm renkleri yansıtır. Temizliğin masumiyetin ve saflığın simgesi olan beyaz...